Çağımız, geçmiş yüzyıllardan gelen bilimsel-düşünsel birikimlerin yoğunlaştığı, yeni çığırların doğmasına, gelişmesine olanak sağlayan bir atılımın yaşama ortamıdır. Bütün düşünsel, bilimsel başarıların arkasında çözümü uzun süreli çabalar bekleyen çetin sorunlar vardır. Bu nedenle çağımız aşılması güç sorun aşamalarıyla kuşatılmış durumdadır. Yeni bir çağa girdik, ancak çözüm bekleyen sorunların hepsi geçmiş yüzyıldan kalmıştır. Bu sorunların hepsi geçmiş yüzyıldan kalmıştır. Bu sorular arasında en önemlis

Toplum bireylerden oluşan, diri bir bütündür, bağlaşımlı bir birikimdir, tabanında bilinç etkinliği vardır. Bu etkinliğin gücünü yitirdiği toplumlarda sarsıntı tabandan tavana yansır. Türk toplumunda, sarsıntı tabandan değil tavandan başlamıştır. 1950´den sonra, siz isterseniz hilafeti bile geri getirirsiniz diyen bir başbakanın yönetimi altında Türk toplumu bilinç ışığından yoksun bir ortama sürüklendi. 1960´dan sonra ülkemizde Amirkan uşaklığını erdem sayan bir yönetimin ilk tiksindirici çığlıkları ortağı

Dilin sorunsal içeriği bilimsel gelişmeler karşısında yetersiz kalmakta, bu nedenle yeni buluşlar yeni türetilmiş kavramlarla karşılanmaktadır, bu kaçınılmaz bir olaydır. Ancak, yeni bir buluşu karşılayacak kavramın yabancı dilden türetilmesi dil bilincinin doğmasına, gelişmesine engeldir. Bilimde, felsefede ödünç düşüncelerle, ödünç kavramlarla geçinme alışkanlığı düşünsel alanda başarısızlığın nesnel örneğidir. Ancak, yarattığı düşünce ürününe gereken kavramı yaratmayı bilen başarılı olabilir.

Toplumsal baskıların, geçim alanında, yalnızlığa ittiği, sıkıntılara soktuğu bir kimsenin düşünceleri, yakınmaları değildir, sorunlara alçakgönüllüce bakan, görüşlerini kişisel ölçüler içinde vermeyi amaçlayan bir kimsenin özdeyişleridir, dahası yargılarıdır. Düşünen insan, içinde yaşadığı toplumdan sorumludur, topluma karşı birtakım görevler üstlenmiştir. İşte bu özdeyişlerde kendini toplumla yüzyüze getiren anlayışın örnekleri sergilenmiştir. İnsanın okumuşu, okumamışı düşüncelerinden anlaşılır, kimi kamu

Yanyana yürümek yarınlara, diyordun Geleceğe dönse geçmişimiz, tükenmesek, Eksilmesek, çiçekler solmasa penceremizde, Görmesek değiştiğini renklerin Yeşilden sarıya, kızıldan aka. Çiçek yerine yüreklerimizi sunsak birbirimize Kana bulanmadan ellerimiz Ağlamak değil serinlemek için Aksa gözyaşlarımız.

Peygamber İslamı yayarken yalnızca kılıçla karşılaşmadı, ozanlar ona ağır yergiler söylemekten, onu sapkınlığa dalmış göstermekten geri kalmadılar. Bu nedenle ilk evrelerde ozanlar, büyücüler, saptırıcılar, yalancılar diye suçlandı. İslam inancı yerleşmeye, ozanların onayını almaya başlayınca durum değişti, bu yeni dini benimseyenler de çıktı. Ancak tüm güçlüklerin ortadan kalktığı söylenemez. İlk bildiriler (vahiyler) yumuşak, duygulandırıcı, çekici bir dildedir. Peygamberin çevresinde toplananlar çoğaldık

Doğu, yüzyıllar boyunca merak uyandıran, gizemli bir uzaklığın simgesi olmuştur. Doğasıyla, yaşam biçimiyle, sanatıyla, gelenek ve görenekleriyle... Okurlarımıza sunduğumuz bu kitap, gizemli Doğunun bir parçası olan Çin edebiyatına yöneliktir. Çin edebiyatında en eski ve en çok kullanılan türlerden deneme, iki bin yıldan bu yana canlılığını sürdürmektedir. Bu kitapta denemenin doğuşu, gelişimi, canlılığının nedenleri, mistik kaynakları, yazın ve biçem konusundaki özgün düşünceleri ortaya koyacak örnekler ye

Dilin kemiği düşünme yeteneğinden yoksun olmaktır. Kemik eğilip bükülemez, ancak dilin eğilip bükülme yeteneğini saçmalık tabanına indirmek de başka bir saçmalıktır. Dili bu saçmalıktan kurtaran eleştiridir. Eleştiri sağlam, düşünsel ilkelere dayanmalı, kesin, yalın ölçüleri olmalı. Ülkemizde eleştiri denince, özellikle sağcı, milliyetçi sürü, sövüp saymayı, kötülemeyi anlar. Nitekim Gülen Anadolu adlı çalışmamızda bu sürünün eleştiri adına ne denli aşağılık duygusu sergilediğini örneklerle gösterdik. Aşağı

Anadolu tarihsel süreç içinre değişik kaynaklı uygarlık ürünlerinin karışıp yeniden yoğrulduğu bir yer, geçmişi geleceğini aydınlatan, öteki canlılarıyla özsel bir bütünlük oluşturan, yüreğinden değişik uygarlık ürünlerini besleyerek bütünleşen, bütünleştiren bir ülke. Gerçek değeri bilinmeyen, yabancı toplulukların konup göçerken izler bıraktığı, özlü izlenimler aldığı bir alan. Üzerinde yaşadığımız bu toprakların altında birkaç Anadolu´nun daha bulunduğu tüm kuşkulardan uzak bir yurt. Anadolu´yu anlama