Benim kadar acı çekmedikçe, Tanrı`ya inanmamı beklemeyin bende... Tanrı`ya yöneltilmiş böylesi bir meydan okumayla başlayan Zamanın Manzarası, `kimsenin görmediği, görse de farkına varmadığı insan manzaralarının ressamı olmayı seçen` Mehmet Eroğlu`nun, kurgusu ve ele aldığı temalarına kattığı felsefi boyutla tam bir ustalık dönemi romanıdır.
İçinde aşk öğesi bulunmayan bir drama nasıl ilgi duymazsak, aşık olmamış kadına da öyle bakarız... Yaşamın kıyısında hayatını gözden geçiren varlıklı Elif, Barış Utkan`ın yazdığı bu satırları okuduğunda hiç aşık olmadığını kavrar. Bir tarafta, hayatını boşa geçirdiğini düşünen `büyük bakışlı` güzel kadın Elif ile öteki tarafta, Savaşırken insan önce annesini yitirir. diyen ve dağlarda yitirdiği acıma duygusunu ona geri verecek bir kadının peşindeki Barış Utkan arasında bir silgi gibi kullanarak ruhu savaşta ölülerle lanetlenmiş Barış`ı günahlarından arındıracak ve ona ömrü boyunca yabancı olduğu iyi insan olma fırsatını verecektir; Barış`sa, Elif`in kılavuzu olacaktır.
Ancak bu buluşma Elif`i sürgünden dönmüş bir politik göçmene, Barış`ı ise o güne kadar parçası olduğu her şeyden daha büyük ve daha geniş olan yoksulluğaa götürür. Böylelikle bu aşk öyküsü, içinde üç kişinin yer aldığı, ama yazgılarının kesişmediği, ikili bir çiftn oluşmadığı trajik bir yanılsamaya dönüşür.