17 Ağustos 1999 depremi üzerinden yıllar geçmesine geçmesine rağmen güncelliğinden bir şey kaybetmedi. Çünkü on binlerce insanın enkaz altında can vermesinin sorumlusu, depremden çok toplumun kendisiydi. Ne devlet ne de toplum, kentlerini inşa ederken, doğayı hesaba katmamıştı. Bu bir bilmeme sorunu da değildi. Günübirlik hırs ve çıkarların belirlediği bir hayat tarzının cezasıydı bir çeşit.
O günden bugüne deprem, depremzedeler ve çıkarılması gereken derslerle ilgili çok şey söylendi, yazıldı. Ancak değişen ne oldu sorusu, yeni deprem felaketlerine rağmen hâlâ ortada duruyor.
Bilgi Üniversitesinde araştırma görevlisi olan Müge İplikçi, toplumsal belleği taze tutacak kitabı için Yalova, Gölcük ve Değirmenderede 17 Ağustosu yaşayan sekiz kadınla görüştü. Onlarla söyleşiler yaptı. Farklı yaşam, inanç ve düşüncelere sahip bu sekiz kadın deprem anını, sonrasını anlattı.
Yıkık Kentli Kadınlar, söyleşilerle oluşmuş bir kitap, ama bir söyleşi kitabı değil. Sekiz kadın, öykülerini kendileri yazıyor bir anlamda. Yazar, gerçeğin bu yeniden kurgusunda, sadece aracılık görevi üstleniyor.
Gerçeği en yalın haliyle vermek kitabın amacı. Her tanık deprem anına dönüyor. Deprem anı ise onları önceki hayalleri, düşüncelerine götürüyor. Sonra, bugünkü bilinçlerine ve umutlarına... Orada çocuklarını, eşini, dostlarını, evini ve hayallerini kaybetmiş ve yıkıntılardan yeni bir hayat inşa eden kadınları görüyoruz.