Öykü okuyabilene, mesel söyleyebilene, Yaşama Sevincini duyabilene ne mutlu...
Belki binlerce öykü, hikâye, mesel, masal okudum bu çalışmayı hazırlarken. Bunun en başta benim düşünce ve hayal hamuruma muazzam katkıları olduğunu bizzat gördüm. Yüzyıllar boyunca halk irfanının bu öykü, mesel ve hikâyeler yoluyla taşındığını, hikâyelerle, öykülerle düşünmenin insanda ayrı bir bilgelik inşa ettiğini bir daha kavramak olağanüstüydü doğrusu. İyice anladım ki insanlara saatlerce teorik ve teknik terimlerle konuşmak yerine bir öykü anlatmak, bir temsil getirmek, bir nükte yapmak yeterli olabilmektedir. O vakit düşündüm ki bilgelik, erdem, anlam, anlaşmak her zaman yüce dağların başında bir mor ışık halesi şeklinde belirmez. Çoğu kere o yüce dağın eteklerindeki küçük, mütevazı bir çakıl taşının bağrında uyuklamaktadır. Öykü okuyabilene, mesel söyleyebilene, Yaşama Sevincini duyabilene ne mutlu...