Bu kitap, sporun, özellikle de futbolun çekiciliğine kapılmış bir kişinin tuttuğu kısa notlardan oluşmaktadır. Birbirlerinden bağımsız olarak gelişen yazılar arasında, eğer bir ortak
noktadan söz edilebilirse; o da hazzın içine gizlenmiş her türlü hilenin yarattığı gerilimdir. Stadyumlara yansıyan görüntülerin yalnızca seyredilenden ibaret olmadığının ayırdına varmak,
en eleştirel bakışları bile, spordan ve kirlilik derecesi öldürücü ölçülere ulaşan futboldan uzaklaştıramıyor. Belki de stadyumlar, hileye tapanların beton mabetlerinden başka bir şey değildir: içine aldığı kalabalığı büyülü ışıkları, sesleri ve rüzgârı ile tutsak eden, ama öte yandan da tutsaklıktan kurtulamamanın acısını en derinden hissettiren mabetler...
Johan Huizinga`nın yazdığı gibi; hile oyunu bozmaz, ona yeni bir yön verir ve akışı değiştirir. Oyun ancak hilenin sezildiği ve hile yapanın yakalandığı anda bozulabilir. İşte stadyumların verdiği tutsaklık acısı da en çok burada duyulur: hile sezilmiş, stadyumlardaki tüm oyunlar bozulmuştur. Oysa hiç kimse mabedi terk etmemekte ve kendisini oyunun hazzından kurtaramamaktadır. Şimdi, stadyumlarda üretilen romantik öyküler, gerçeği gizlemekte ve yeni bir haz dünyası yaratmaktadır. Acaba öykülerden hangisi gerçek, hangisi romantik bir düştür?
(Arka Kapak)