Edessa, Urhay, Osroene, er-Ruha ya da Urfa. Adlarından da belli olduğu gibi nice uygarlığa beşiklik eden bu topraklar, Adem´le Havva´nın ilk ayak bastığı yer olarak da bilinir. Samsat´tan Harran´a giden, zamanının ticaret yolunun kavşağında yer alan bu şehir; tarihi, mimari-arkeolojik değeri, sanatlarıyla bir inceleme konusu olduğu kadar, putperestlikten tektanrılı büyük dinlere dek beslendiği kültür katmanlarıyla kutsal alanda da özel bir yere sahiptir.
Efsaneleri, sesleri ve tatlarıyla ünlü Urfa´nın büyülü dilinin bütün yaşama mekanlarına sindiği açıkça gözlenir. Birbirinden beslenen ve birbirine karışan çeşitliliğiyle nadir görülebilecek bir kültür mozaiğine sahiptir Urfa. Buradan pek çok kral, sultan, bilge kişi, halk, dil, din ve uygarlık geçmiştir.
Fırat´tan beslenen topraklarıyla tarih boyunca Bereketli Hilal olarak adlandırılan şehrin coğrafyası sayısız paylaşım savaşına da sahne olmuştur. Haçlıların, Moğolların da istilasına uğrayan Urfa, geçirdiği yıkımlara rağmen hep yeniden imar edilmiş, farklı kültürlerin göz alıcı mimari yapıları; kaleler, hanlar, tapınaklar kendi geçmişini anlatmaya devam etmiştir.
Halk oyunlarından türkülerine, efsanelerinden ekonomisine, sıra gecelerinden arkeolojik önemine kadar geniş bir yelpazede ele alınan Urfa, dünden bugüne kuşatıcı bir biçimde, kendi alanlarında yetkin kalemler tarafından yeniden yazıldı. Sanatın, tarihin, müziğin, mucizenin, sesin ve lezzetin şehri Urfa´nın büyüsü Ara Güler´in fotoğraflarıyla Uygarlıklar Kapısı Urfa´ya taşındı.
(Arka Kapak)