Demokrasiyi gene erteledik, ertelemekteyiz. Bizim siyasî kültürümüzde demokrasi neredeyse mitolojik bir şey ya da belki Nirvana gibi uzaklarda, herkesin erişemeyeceği bir idealdir. (Yaşanmamış bir şeyin böyle fantastikleşmesi normaldir herhalde.) Dolayısıyla bu kültürümüzle biz, belki bilinçaltımızda, demokrasiyi, sorunlarımızı çözdüğümüzde erişeceğimiz (belki o zaman erişmeye hak kazanacağımız) bir mertebe olarak tasavvur ediyoruz. Oysa demokrasi bu şekilde ulvî bir nesne değil. Bir yanıyla demokrasi basit, sorunları ve eksikleri olan, ama daha iyisi icat edilmemiş bir yöntem. Sorunları çözdükten sonra varılacak yer değil, sorunları çözmek için başvurulacak yol yordam.
Kürt sorunu Türkiyeye tam da böyle, atla arabayı ters bağlama - nesini... imkânını mı, fırsatını mı, her neyse onu sundu. Ve şimdi, arabayı çekecek at arabanın arkasına bağlı. Olduğumuz yerde duruyoruz. Ancak, tarihte, olduğu yerde durmak yoktur. Sonuçta, istesek de istemesek de, bir yerlere doğru gidiyoruz. Bunun çok iyi bir yer olmadığına dair derin endişelerim var... Sanırım şu günlerde bu sürecin bir dönemecine daha geldik ya da geliyoruz. Bu dönemeci geçtikten sonra bu sorunu aynı terimlerle konuşmaya devam edemeyeceğiz, sanıyorum.