Türkiye´de her ´köşe´nin bir adı olması gerekiyor. Ben Tırmık koydum. Fena olmadı. Gerçi arada bir ´Tenekeci´ ya da ´Turşucu´ filan der gibi ´Tırmıkçı´ diye de çağrıldığım oluyor ama gene de yazdıklarıma uyuyor gibi geliyor bana... Bir kere kediyi çağrıştırıyor. Ama yumuşacık, bakımlı ve uslu bir ev kedisini değil; çöplüğe de, saray mutfağına da dalarken gözünü kırpmayan, arsız ve kopuk bir sokak kedisini. Yüzü gözü öteki sokak kedilerinden yaralı bereli. Ama öteki sokak kedileri de suratlarında onun tırmık izlerini taşıyorlar. Yakın çevrem, sık sık berbat bir sokak çocuğu olduğumdan yakınır. Eh, bu bağlamda Tırmık uyuyor... Bir gün sohbet, bir başka gün deneme, birkaç gün üst üste fıkra yazmanın, sonra tutup bir yorum döktürmenin, ardından birine kafayı takıp ´polemik´in çatal diline başvurmanın, okuyucuyu bilmem ama yazara hem keyif verdiğini, hem de geniş bir özgürlük tanıdığını biliyorum. Okurdan bu bağlamda bir yakınış gelmediğine göre sürdürmenin de sakıncası yok... Böyle diyor Aydın Engin, gazetesindeki Tırmık adlı köşesinde büyük keyifle okunan köşe yazılarını tırmıklamaya başlarken. Tırmık´a Tırmık adlı bu kitabında bu kez kendi yazdıklarını eleştiriyor, sözün kısası bu kez kendine, kendi Tırmık´larına Tırmık atıyor.