Ülkemizde daha çok bir ad olarak tanınan Hollanda kökenli Fransız yazar Joris-Karl Huysmans (1848-1907), disiplinli memur yaşamını iflah olmaz bir yazın tutkusuyla beslemiş ve XIX. yüzyılın son çeyreğinin en özgün ve en çok tartışılan yazarlarından biri olmuştur. Hem yazın tarihi için büyük bir önem taşıyan, hem de dönem yazınında temel bir tarih oluşturan başyapıtı Tersine´yle (1884) doğalcılığın sonunu hazırlarken, çöküş okulunun muştucusuna, Baudelaire´in, Mallarme´nin yapıtlarında bulacağımız o ünlü yüzyıl hastalığının düzyazıdaki sözcüsüne dönüşmüştür.
Tadımlık
HUYSMANS VE TERSİNE ÇEVRESİNDE
Huysmans da, ünlü başyapıtı Tersine (A Rebours) de ülkemizde pek bilinmez; dilimizde yazılmış birkaç Fransız yazını tarihinde şöyle bir anılırlar belki, ama, bildiğim kadarıyla, XIX. yüzyıl Fransız yazınını çok iyi bilir gibi görünen uzmanlarımız bile, Huysmansla Tersinenin çevresinden dolaşırlar hep. Yalnızca Hugolar, Nervaller, Mussetler, Balzaclar, Stendhaller, Flaubertler değil, Zola, Goncourt kardeşler, Maupassant, Ver-laine, Mallarmé, hatta Jean Moréas ve Henri de Régnier bile az çok bilinir, ama Huysmans çoğu yazınseverlerimiz için hiç yoktur, kimi ender yazınseverimiz içinse, en fazla bir addır. Böylesine bir bilmezlik ya da bilmezlikten-gelme fazlasıyla şaşırtıcıdır. Neden derseniz, J.-K. Huysmans Fransız yazınının belki de en zengin dönemi olan XIX. yüzyılın son çeyreğinin en özgün, en verimli, en etkili ve en çok tartışılan yazarlarındandır. Tersineye gelince, örneğin Pierre Waldnere göre, işlevinin ve öneminin bir benzeri daha bulunmayan bir temel kitaptır, Henri Clouarda göre, Huysmansın yapıtları içinde ve yazın tarihinde çok büyük bir önem taşır, René Dumesnile göreyse, yalnızca Huysmansın yaşamında değil, dönemin yazınında da temel bir tarih oluşturur. Üstelik, günümüzde de Fransız yazınının en çok incelenen, en çok sözü edilen yapıtlarından biridir. Georges Charles Huysmans (1848-1907), baba yanından Hollanda kökenini vurgulamak için benimsediği adla Joris-Karl Huysmans, başlangıçta ilginç bir yazar yaşamına adanmış gibi görünmez: ortaöğrenimini bitirir bitirmez, memur olarak içişleri bakanlığına girer, 1898 yılına kadar da görevine bağlı, düzenli ve ölçülü bir memur olarak hep aynı bakanlıkta çalışır. Ama bu çalışkan memur aynı zamanda iyileşmez bir yazın tutkunudur. Yazınsal etkinliklerine Le Drageoir à épices başlığı altında topladığı on iki düzyazı-şiirle başlar (1874). Bu düzyazı-şiirlerde Baudelairein ve Baudelairein de esinleyicisi olan Aloysius Bertrandın etkisi sezilirken, Huysmans topu topu iki yıl sonra, 1876da, gerçekçi bir roman yayımlar: Marthe, histoire dune fille. Bu roman onu Zolanın yanına, kendilerini yeni yeni benimsettirmekte olan doğalcıların arasına getirir. Genç doğalcıların ortak yapıtı Les Soirées de Médanda yer alan Le Sac au dos adlı öyküsü, günlük yaşamın sıradanlık, bayağılık ve tekdüzeliğini şaşırtıcı bir ayrıntı bolluğuyla anlatan Les Surs Vatard (1879) ve En Ménage (1881) adlı romanlarıyla da topluluğun en gözde üyelerinden biri durumuna gelir. Dahası, René Dumesnil doğalcılığın doğrulanmasını Zolanın Meyhanesinden çok, Huysmansın bu iki romanında bulacağımızı söyler. Belki de haklıdır. Ancak, sıradan ve çıkışı bulunmayan bir yaşam karşısındaki tiksintisi ve umutsuzluğuyla doğalcılardan bir ölçüde uzaklaştığı da söylenebilir. A vau-leau (1882) daha da ileriye, hatta son noktasına götürür bu karamsarlığı: anlatının kahramanı Jean Folantin, birtakım umutsuz arayışlardan sonra, yol değiştirmelerin yararsızlığını, atılım ve çabaların boşunalığını anlamış, kendini akıntı aşağı bırakmaktan başka yol kalmadığı kanısına varmıştır. Meteliksiz insanlar için daha iyisi yoktur; yalnız en kötüsü gelir başına, der. Böylece Huysmans, Jean Folantinin kişiliğinde, karamsarlığın, karamsarlıktan da öte, umutsuzluğun filozofu Schopen- hauerin düşüncesini somutlaştırır. Marc Fumaroliye göre, sürekli içi sıkılan bu kadın düşmanı adam, Jean Folantin, Sartreın Bulantısının kahramanı Antoine Roquentini, adının adıyla uyaklı olmasıyla anımsatmaz yalnızca, aralarında derin benzerlikler vardır, Duhamelin Salaviniyle Célinein Bardamusü de bu yakınlığı paylaşır. Rémy de Gourmontsa, Flaubertin Bouvard ile Pécuchetsine yaklaştırır Folantinin öyküsünü. Bu da Huysmansın kahramanının özelliklerinin Zolanın kahramanlarında pek bulamayacağımız özellikler olduğunu göstermeye yeter. Ancak, iki yıl sonra, 1884te yayımlanan Tersine, Huysmansla Zola ve doğalcılık arasındaki kopmayı kesinleştiren yapıt olur. Yaklaşık yirmi yıl sonra, ünlü romanının yeni bir basımına yazdığı önsözde kendisi söyler: Tersinenin yayımlandığı sırada, yani 1884te durum şuydu: doğalcılık değirmen taşını hep aynı daire içinde çevirmek yüzünden soluk soluğaydı. Her yazarın kendinden ya da başkalarından çıkarıp biriktirdiği gözlemler toplamı tükenmeye başlıyordu. İyi bir tiyatro dekorcusu olan Zola az ya da çok kesin tablolar oluşturarak götürüyordu durumu; devinim ve yaşam yanılsamasını çok güzel esinliyordu; kahramanları ruhtan yoksundu, yalnızca tepilerin ve içgüdülerin yönetimindeydi, bu da çözümleme çalışmasını basitleştiriyordu. Deviniyor, birtakım basit edimler gerçekleştiriyor, oldukça yalın dekor gölgeleriyle dolduruyor, bunlar da dramlarının başlıca kişileri oluyordu.
Nesneler, yapıtlar, kokular ve çiçekler arasında yönelimlerine uygun bir yaşam biçimi geliştirmeye çalışırken, Batı uygarlığının mitolojik ve dinsel temellerini, yazınsal doruk noktalarını ve yetersizliklerini yargıları ve duyularının süzgecinden geçiren roman kahramanı Jean Floressas Des Esseintes, Tersine´de kendi yaşamıyla birlikte Batılının ve XIX. yüzyıl yaşamının da eşsiz bir profilini hazırlıyor.
Tersine, varoluşlarına bir dayanak bulamayan soyluların, boş kafalı burjuvaların, yaratıcılıktan uzak, renksiz yazın adamlarının yapaylığın egemenliğini kurarak duyularına eşsiz hazlar vermeyi denerken, bu çabaların boşunalığını fark eden ve sonsuz bir can sıkıntısına, bunun beraberinde gelen bedensel rahatsızlıklara mahkûm kalan bir ilk ´´modernin öyküsü.
Çeviri yazın alanındaki büyük bir gedik, Tahsin Yücel