Sürgünler izlenmesi kolay, Joyce'un tüm özelliklerini yansıtan, onun sanatçı ve düşünür yanlarını oluşturmuş tüm ögeleri ortaya koyan oyunudur. Özellikle Katolik Hristiyan düşüncesinin belirlediği, evrensel olan ve bilinç dışında gelişmiş/geliştirilmiş, yaşamın neredeyse varlık nedeniymiş gibi algılanan bir suçluluk ve kuşkuculuk üstüne oturan yapıt Joyce'un özyaşam öyküsünden de izler taşır.
Richard ve Robert gençlik arkadaşıdırlar. İkisi de Bertha'ya ilgi duyarlar. Dışadönük ve atak Robert'in tüm çabalarına karşın Bertha içedönük, kuşkucu ve hep acı çeken, kendisini her şeyden sorumlu gören Richard'ı seçmiştir. Araya giren ayrılıklar, hem tarafların birbirini aldatmasını hem de bunların yıkıcı acılarını getirmiştir. Herkes bir iç sorgulamasından geçmektedir. Uzun bir ayrılıktan sonra nihayet dönülen sılada Robert yeniden Bertha'ya açılır. İşin ilginç yanı Bertha´nın olup biteni o an kocasına iletmesi ve her şeyin Richard'ın bilgisi içinde, hatta onun kışkırtıcılığıyla sürüp gitmesidir. Robert Bertha'ya nihai önerisini yapınca Richard bütün kapıları açık bırakarak kendisini bile isteye o kahredici kuşkunun ve acının kucağına atar; ama oyun ilginç bir sonla düğümlenir.
Bizde hemen hiç tanınmayan Akinalı Thomas'ın düşüncelerinin ve İbsen Tiyatrosu'nun etkisi altındayken yazdığı bu oyunda Joyce evrensel bir insan dramını hiç kuşkusuz yanan bir koru avuçlarında tutarcasına acı çekerek yakalamıştır. Önemli olan okudukça Joyce´un kurduğu oyun dünyasının yaşamın kendisiyle, oyun tiplerine dönüşmesi ve aynı içsel hesaplaşmaları yaşamasıdır. Bu da Joyce'un başarısıdır.