Batı`nın, Avrupa merkezli düşünüş biçiminin Doğu`ya yaklaşımını, Doğu`yu ve bu arada İslam`ı algılayışını Edward Said`in Orientalizm çalışması 70`li yılların sonlarında hayli sarsmıştı. Tüm dünya ile birlikte elbette Doğu`yu da kendi değer yargıları ve ölçütleri çerçevesinde değerlendiren Batılıların öznelliğiyle, önyargılarıyla uğraşan sadece Edward Said değildi. Orientalizm`den hemen sonra Fransız akademisyen Alain Grosrichard`ın bu çalışması da aynı doğrultuda Batı`ya yönelik etkili bir eleştiri ve aynı zamanda bir tür özeleştiri olarak ortaya çıktı.
Doğu`nun siyasi rejimlerini, Doğu`nun siyasi hakimi `despot`u ele alan Grosrichard onun yaşam alanı Saray`ı odak noktası olarak belirleyip, vezirlerden hareme, valide sultandan yeniçerilere kadar birçok konu ve kimlikle ilgili çarpıcı değerlendirmelerde bulunuyor. Slavoj Zizek`in deyişiyle, Said`in genel bir çerçevede ortaya koyduklarını daha derinliğine ele alarak geliştiriyor ve yeni perspektifler sunuyor. Montesquieu, Rousseau ve Voltaire`e göndermelerde de bulunarak özellikle on yedinci ve on sekizinci yüzyılların Osmanlı Sarayı`nı ve Sultan`ı inceleyen Grosrichard`ın Avrupalıların Doğu ve İslam`la ilgili fantezilerine yaptığı eleştiriler Batı ile Doğu`nun farklı bir şekilde karşı karşıya geldiği bugünkü koşullarda daha da anlamlı görünüyor.