Daha yirminci yüzyılda bitmeden Fırat`ın iki kolunu iki sevdalı gibi birbirine kavuşup dolandığı yerde, rüyasındaki genç adamı bir gün kesinkes göreceğini uman genç bir kız var oldu.
Diktiği dirim çiçeği kör toprakta ne yaparsa yapsın, umudu dallanıp serpilen bir kız...
Orada genç bir adam var oldu.
Yitirdiği sümerik gözlü, urartik yüzlü, hitityen boylu, asuryan saçlı kızı, ne olursa olsun bulacağına inanan genç bir adam...
Zeugma`yı, Şurripak`ı, Halfeti`yi, Hasankeyf`i bilir misin?
Peki, oralardan gemili gemisiz göç edenleri?
Onbinlerce çocuğun adı niçin Fırattır,
hiç düşündünüz mü?
Suyun yuttuklarına gözyaşı dökmenin sırası değil, sıra bu romanda kendinizi okumaya geldi.
(Arka Kapak)