Türkçe´de bir eser verip de dil sorununa değinmemek mümkün mü? Cumhuriyet sonrası TDK´nın çabalarıyla oluşturulan; Türkçe, Arapça ve Farsça ve hatta yer yer Batı kökenli kelimelerden oluşan ´yaşayan Türkçe´nin yerini tam olarak alamadığı için aynı anlama gelen ve her biri değişik sosyal kesimlere veya belirli bir siyasal düşünce geleneğine mensup kişiler tarafından tercih edilen ikili bir dil kullanımı ortaya çıkmıştır. Bu sorun iki şekilde aşılabilirdi: ya sözlüğün arkasına eşanlamlı kavramlar dizini eklemek ya da sözlüğün içinde eşanlamlı kelimeleri birbirine göndermek. Kullanım kolaylığı sağlayacağı düşüncesiyle ikinci yol tercih edilmiştir. Fakat bütün eşanlamlı kavramların sözlüğün içine yerleştirilmesi gereksiz bir kavram artışı sağlayacağı düşüncesiyle, bu uygulama her iki kullanımı da yaygın olan kavramlarla sınırlı tutulmaya çalışılmıştır.