Ona göre değil denen bu sonülke onun olsa.
Burada sözcüklere dokunabilse, onları elinde tutsa,
mehtaba doğru savursa, dile varabilirdi,
cüret edebilir, kaybolabilirdi.
Aşk, kavramaktır demeyi becerebilecek mi?
Levent Yılmaz'ın Sonülke kitabında, ilk defa yayımlanan Sonülke'nin yanısıra, önceki yıllarda yayımlanmış olan Kaplan Zamanı ve Geçiş, Kayıp Ruhlar İsimsiz Adalar ve Hayal ile Fırtına da yer alıyor.
Tadımlık
...
Sanki birkaç kapı vardı aralık
bıraktığımız geçmişte
bilinmedik diyârlara
şimdisiz menekşeler gibi apansız
açılan yalnız ve cesur yolcular bile
korkuyla duraksardı önlerinde.
O kapı ardı hayâli
kalbe vurduğunda
dün müydü, bugün mü, vakit azdı,
hangi yolu tutmalı, hangi aşkı hazırlamalıydı?
Kuş uçmaz kervan geçmez yolda
zaman ve sonsuz kokan dükkânında
gölgesine gülen yaşlı attar
hâlâ « bir yol bulmayı satardı ».
Seçmek kaybetmekti.
Sapakların önünde bir izdi, silindi.
Akasyaların hafızasında yaşıyor şimdi.
Aşkı aşktan da çok sevdi.
...
Her şey, siyah güller açtı, başladı.
Dünya kekik ve tarçın koktu.
Orada olundu, ölündü.
Güllerin sonsuzluğundan geriye,
hayat, kekre güneş, kendimiz ve paramparça bir gök...
zaman kaldı.
...
Bende işleyen, beni işleyen bir düşünce:
Öncesi yok ama şimdi, burada ve diri.
Konuş! Sende olan senin olmayan sözlerle...
Sonraya git yakut bir örümceğin ardından
ya da derine, önceye, zümrüt yengeçle:
Bir ilk, bir son bulurum diye. Seni sana konuşturan
bu zamanı da aş, başka olana kavuş, kendine.
Her ölüm olasıdır. Şimdi dinlen. Sus.
...
Bu yol da bitti. Bilinmedik ırmağın çağladığı
yer nerede? Nereye gidilecekti?
Nehir boyunu izleyerek aşağılara inen gönlüm,
ağaçların seyreldiği, sessizliğin aşındığı, kayaların
sarplaştığı yerde durdu, duruldu birden, inceldi,
bir birikinti şimdi, eskiyor, bekliyor...
Dağdaki kar her bahar erir, nehir kendileşir.
Her son olasıdır. Şimdi bekle. Dur.
...
Gittikçe içine doğru düşün
(bir taştan ötekine, korkarak atlayarak)
gecenin ışığını şafağın gölgesine dikiyorlar.
Uyku yolu yükseliyor yıldız kümesine
aldatıcı yansılar arasından: İki yakayı
birleştiren köprü kesik, düş çalışıyor...
Bir kez daha gözlerini kapıyorsun,
damağında madenî bir tad, sanki
ışık bir kayık sunmuş,
sular usulca uçurmuş seni parmak uçlarıyla.
Karşı yakadasın, düş çalışıyor,
yeniden tasarlanıyor yokluk, ses,
bir anda güzel zaman. Konuşmuyor, yaşıyorsun.
İçindeki dünya dünyanın kendisi oluyor.
...
Zor iniş, kayaların altı, derinlikler...
Kendinden başka bir dünyaya geçiyordu,
bağırırken, dalıyordu.
Zaman, yukarıda, bir yıldız gibi gözüken
gökyüzünde akıyor, sürüyor, sürüklüyordu.
Hava mı ağırdı, gece mi karanlık?
Sorular günlere işledi...
Maden çalışıyor, dünya ışıldıyordu.
Dehlize kısılan ruh, hayatın canı mıydı?
Düşün sonunda uyanıyordu, gün yüzüne çıkıyor,
geçmişte kalan aşkın kollarında dağılıyordu.
Başka bir karanlığın yüreğinden geliyordu.
...
« Tüm hayat », diyor, kısık sesi, konuşmuyor gibi,
« bir sona mı varmak içindir? », bekliyor,
aralarında camdan bir engel varmış,
çatlar da, sözlere geçit verir miymiş?