Bütün plastik sanatlar gibi fotoğraf sanatı da içerik ve biçimin uyumlu bir bütünlüğüdür. Zaman zaman dengeler değişse de her içerik, bir biçim altında var olur. Ya da tersinden söylenirse içerik, biçimi var eden özdür. Bu diyalektik ilişki varlığın doğası gereğidir.
Burada sözü edilen biçim, fotoğrafçının kadrajına giren lekelerin seçimi ve düzenlenmesi olduğu kadar, kullanılan malzemelerin olanaklarından yararlanma kabiliyetini de kapsar. Kuşkusuz her sanat biçimi, tekniğiyle beraber vardır. Teknik, dildir. Bir resim karşısında duyduğumuz heyecanın içinde sanatçının teknik becerisi gizlidir. Bir fotoğrafın yarattığı duygu da onun için harcanmış emeği içerir. Bu emek, sanatçının malzemesine duyduğu sevginin ve ona olan hâkimiyetinin doğal sonucudur.
Değerli hocam ve ustam Sabit Kalfagil´e göre, fotoğrafçı bir Rönesans sanatçısı gibi olmalıdır. Nasıl ki bir Rönesans sanatçısı kullandığı boyanın hangi kökten ve nasıl elde edileceğine kadar malzemesinin doğasına sahip olabiliyor ve bu da onun tekniğinin temelini oluşturuyorsa, fotoğrafçının da malzemesiyle benzer bir ilişki kurması gerekir. Bitmiş bir fotoğraf bu ilgi ve bilginin sonucudur. Ve bu teknik, aynı zamanda onun dilini oluşturur.
Ergün Turan