20. yüzyılın ayırt edici özelliklerinden biri de, bu yüzyılın felsefesi ile sanatı arasındaki güçlü işbirliğidir ki, bu işbirliğinde, çağdaş bir felsefe olarak varoluşçuluğun da önemli bir payı vardır. Varoluşçu felsefeyi dar anlamıyla felsefenin sınırları içinde kalmaktan çıkartarak sanatla buluşturan ise insanın kendini arayışı olduğu söylenebilir. Sinema sanatı ile varoluşçuluğu bir yerde buluşturan da aynı arayış, aynı uğraştır. Çağdaş insanın kendini arayışının izini, -yaşamın ve insanın bütünlüğünü hiç gözden yitirmeksizin- felsefede ve sinemada sürmek, varoluşçuluk ile sinema arasındaki ilişkinin boyutlarını açığa çıkartmak bu kitabın konusu olmakla birlikte, asıl amaçlananın sinemaya felsefe ile bakmak, felsefi bakışı film çözümlemesi ve eleştirisine taşımak olduğu söylenebilir. Başka bir deyişle, Sinema ve Varoluşçuluk başlığını taşıyan bu çalışmadan beklenen, felsefe ile sinema arasında kurulacak bağda bir ilmek atabilmek ve felsefi bakışın sinema sanatını değerlendirme yönünde sağlayabileceği olanaklardan hiç olmazsa bir bölüğünü tanıtarak, örneklendirebilmektir.