Mevlânâ Celaleddin Rumi, ortaçağdan yeni çağlara uzanan bir gönül iklimi... O iklimde, aşkın sayısız mevsimleri, insancıl düşüncenin yücelikleri, manevi yaşamın derinlikleri var.
Mistik coşkunun güçlü şairi Mevlânâ, yalnızca Fars, Türk, Arap edebiyatı için bir ilham pınarı değil, İslâm uygarlığının ulu bir boyutu, hem de evrensel kültürde bir aydınlık. Nitekim, ünü ve etkileri bugün yeryüzünün dört bucağına ulaşmıştır.
Mevlânâ Celaleddin Ruminin rubâileri, hep bir arada, görkemli bir yaratı... Hayyamdan sonra, bir yeni yüce doruk... Tek tek okunduğunda, göz kamaştırıcı ışıltılar... Birlikte okunduğunda, bir güneş aydınlığı... Gerek tema ve konulardaki çeşitlilik, gerek üsluptaki değişkenlik bakımından, akıllara durgunluk veren bir şiir coğrafyasıdır bu. Derin acılardan tadına doyum olmaz sevinçlere, tasavvufun enginliğinden ince nüktelere, rindlerin inançlarından amansız hicivlere, aşkın mutluluğundan ıstırabın karanlıklarına uzanan yollar... Çarpıcı çelişkiler de var: Bir dörtlüğe bakıyorsunuz, Mevlânâ tipik bir geleneksel mümin. Bir başkasını okuyorsunuz, din düşmanı gibi görünüyor. Ama, rubâiler, tümüyle, bir tasavvuf dünyası: İçinde iklimler ve mevsimler ne denli değişirse değişsin, mistik ruhun ulu yaşantıları egemen.
Mevlânânın kimisi ünlü, kimisi az bilinen 183 rubâisini bir araya getiren bu derleme, insancıl ve coşkulu tasavvufun panoramasından bir kesim sayılabilir. Anadolumuzun bağrından güçlü bir manevi âlem ve yüzyılların ilham kaynağı denebilecek bir insanlık ülküsü çıkaran Mevlânâ Celaleddin Ruminin dehasından ışıltıları Sevda Yüce Gözlerledeki rubâiler yansıtıyor.