Saydamlaşmaya başlamadan önce miydi yoksa henüz saydamlaşmaya başladığımın farkına varmamış mıydım ya da neydi bu saydamlaşma demeyi aklımın ucundan geçirmediğim bir zamanda mı başlamıştım bu hayatı ve özgürlüğü anlatmaya bilmiyorum. Bildiğim tek şey; önümde ipince bir defterin öyle çekici duruşu ve o defterden burnuma gelen yazma kokusuydu. Ne konu ne de bir fikir vardı ortada. Yalnızca özgürlük, kendimle başbaşa kaldığım kadar, kendim olabildiğim kadar ve olmayana sürükleyen çekimlerden korkmadan yazmak. Her şey oradaydı. Keşfedilmemişlikte. Hiçbir şeye ihtiyaç duyulmamalıydı yazarken. Kurala, hayata ya da ruhlara, bedenlere bile... Henüz olmamış ya da biz doğmadan olup bitmiş herşey, bu iki ucun arasında kalan herşey toplanabilirdi bir araya. Ta ki ben, ben oluncaya kadar, sıvıysam kabıma dolana kadar, boşluksam yayılabildiğim kadar yazabilirdim. Özgürlük neymiş anlayabilir, belki anlatabilirdim de...