Her birimizin içinde bir Şarlo yaşar.
Bu öykü, yaşanmış bir olaydan esinlenerek yazılmıştır. Karısıyla birlikte Almanya´ya ekonomik nedenlerle (siyasal bir yalan söyleyerek) iltica etmeye çalışan bir Türk´ün, Batıya kendisini kabul ettirmenin bir yolunu ararken, ünlü bir yoksulun, -Şarlo´nun- kılığına girmeye kalkışması, günümüzün önemli kara güldürülerinden birini oluşturmaktadır. En önemlisi de kahramanımızın Şarlo´yu hiç tanımıyor oluşudur. Onu bu davranışa iten, kurnaz bir karakafanın anma haftası vesilesiyle Şarlo´yu kullanmaya kalkması, Hasan´ın da, Batı´nın böyle bir yoksula verdiği öneme tanık olmasıdır.
Bir adım sonra ise yeni kimliği onu, hüner satmak gibi hiç tanımadığı bir konuma çağıracaktır.
Ancak başlangıçta çözüm gibi görünen buluş, giderek trajik bir çözümsüzlüğe dönüşecektir.
Öyküyü taşıyan iki ana sütundan birisi Hasan ve yaşadığı değişimdir. İkincisi ise bir Doğu Alman, eski bir Brecht oyuncusu; yaşamını artık sokaklarda palyaço kılığında kazanmaya çalışan bir eşcinsel: Joseph´le Hasan arasındaki dilsiz ilişkidir. Günümüz insan ilişkilerine damgasını vuran hakim biçimlerin epeyce dışında kurulan bu tesadüfi ilişkide egemen ilişki biçimlerine güçlü bir eleştiri saklıdır; Şarlo´nun aykırı duruşunun izini süren bir eleştiri...
(Arka Kapak)