Porte de la Chapelle'e doğru, Roissy Havaalanı'na giden yol boyunca afişler boğucu bir biçimde birbirini izliyor: bir sinema oyuncusunun esmer, erkeksi yüzü (acaba Tom Berenger mi?), üstünde de büyük harflerle bir yazı: Sniper. Keskin Nişancı. Sütunlarda ve reklam panolarında tanrılaştırılan kahraman sanki doğrudan bana yönelik bir mesaj taşırmış gibi yanımdan geçiyor. Bu bir kehanet, bir işaret, gizemli bir uyarı mı? Yoksa biletimde yalnızca Roma ve Split yazılı olduğu halde bir kâhin ya da bir tanrı bu yolculuğun asıl hedefini önceden tahmin mi etti? Bunu bilmek imkânsız, taksi kuzey karayoluna varmış bile, birinci çevre yolundaki yeraltı geçidinden geçiyor ve Paris arkamızda kalıyor, Paris'in son görüntüsü: Keskin Nişancı'nın dokunulmaz, katı yüzü, Saraybosna'da gerçekten tetiği çekenlerin anlı şanlı yüceltilmiş ideal modeli. Aşağı yukarı iki saat sonra Fiumicino'da yolcu terminalinin bir ucunda Hırvat Havayolları'nın uçağını bekliyorum. (Kitabın Girişinden)