22 gün 22 gece devam eden Sakarya Savaşı; ulusal bağımsızlık mücadelemizin en önemli, en yaşamsal ve en hassas aşamasını teşkil eder. Bu savaş, Anadolu Türklüğünün var olmak kavgasının ve kararlılığının da en şerefli ve en kutsal zaferini oluşturur. Bağımsızlık aşkı, onuru ve şerefi ile tarihe nam salmış bir ulusun, var olmak ve yok olmak arasında -adeta- gidip geldiği o 22 gün 22 gecelik ölüm-kalım mücadelesi, aynı zamanda askeri ve siyasi tarih uzmanları tarafından ciddiyetle incelenmesi, çeşitli dersler çıkarılması gereken önemli bir örnek teşkil eder.
Araştırmacı yazar Müderrisoğlu, bu yapıtında, Sakarya Savaşını ilk kez Atina cephesinden irdeleyerek gözler önüne seriyor. Müderrisoğlu; Anadolu'yu işgale gelen Yunan askerlerinin, onları güden Yunanlı yönetici ve siyasetçilerin ne denli içi kof bir gurur, dayanaksız bir mağruriyet ve maraz bir şımarıklık içinde Türk ulusunun yaşam hakkına saldırdıklarını çarpıcı belgelerle gün ışığına çıkarıyor. İtici ve ürkütücü ruh halini adete bir psikolog yaklaşımıyla analiz eden yazar; Büyük Yunanistan'ı kurma megolamanisi içindeki saldırganların hangi hastalıklı ruh hali ile Anadolu'ya sevk edildiklerini çarpıcı bir üslupla günümüz kuşaklarına yansıtıyor. Araştırmacı, bununla da yetihrriiyor, Atina ile birlikte bu emperyalist saldırıyı düzenleyen diğer başkentlerin durumuna da göz atmayı ihmal etmiyor. Düşman cephesinin geri hatlarından en ileri uçlarına kadar Sakarya Savaşı'ndaki rollerini ilk kez farklı bir süzgeçten geçirirken, Sakarya Savaşı'nın diğer cephesini de ihmal etmiyor. Doğu yakasında mevzilenerek ölümkalım mücadelesi veren Türk kumandanlarının ve evlatlarının azmini, '-varlılığını, tarihsel belgelere ve kaynaklara dayandırarak adeta bir destan üslubuyla ve konuşur gibi, gün gün okurlarına sunuyor.
Ve sanki genç kuşaklara şöyle haykırıyor:
Ey ulusum!.. Sana yapılanları affet, ama unutma!...