sarhoştum. odama doğru yürüdüm. dolanay vardı New Orleans´da. bir süre yürüdüm ve yaşlar akmaya başladı. ay ışığında bir gözyaşı seli. sonra kesildi, yaşlarım yüzümde kuruduklarını hissedebiliyordum, cildim geriliyordu. odama girdiğimde ışığı yakmadım; ayakkabılarımı ve çoraplarımı çıkarıp yatağı bıraktım kendimi. Elsie, harikulade zenci fahişem benim. ve uyudum. her şeye sinmiş hüznün içinden uyudum. uyandığımda şimdi sırada hangi kent var, diye geçirdim içimden. hangi iş? kalktım, çoraplarımı ve ayakkabılarımı giyip bir şişe şarap almaya çıktım. iyi görünmüyordu sokaklar, genellikle görünmezler. insanlar ve fareler tarafından planlanmışlardı sanki ve siz onlarda yaşamak ya da ölmek zorundaydınız. ama bir dostumun bir keresinde bana dediği gibi, sana hiçbir şey vadedilmedi, sözlemen yok.
şarabımı almak için dükkana girdim.