Aşkla, ihanetle, tarih ve entellektüel tutkuyla dolu bu sıra dışı kurguda, dünyanın en ücra köşelerinden biri olan Paskalya Adasında birleşen, iki dikkate değer hikaye mevcut. Yıl 1913. Elsa Pendleton, kız kardeşi ve Krallığa Ait Coğrafya Derneği tarafından muazzam moai heykelleri hakkında araştırma yapmak üzere görevlendirilen kocasıyla beraber İngiltere´den Paskalya Adasına gider. Elsa için ailevi bir görev olarak başlayan yolculuk görkemli bir maceraya dönüşür; Paskalya Adasında kendini keşfeder. Fakat dış dünyayla bağlantısız olduğu için Birinci Dünya Savaşı´nın ilan edildiğinden habersizdir ve Güney Pasifik boyunca İngiltere´ye doğru ilerlemekte olan Alman bir deniz filosu, Elsa´nın artık evi olarak benimsediği adaya doğru yaklaşmaktadır. Altmış yıl sonra, Amerikalı bir doğa bilimci Dr. Greer Farraday, adanın polen tarihini araştırmak, daha da önemlisi kocasının ölümünden sonra parçalanan hayatını tekrar düzene sokmak için Paskalya Adası´na gider. Bir dizi dahice keşif, bu iki genç ve cesur kadının paralel araştırmalarını, Paskalya Adası´nın yüzyıllık sırlarını araştırırlarken, hayata geçirir. Yavaşça adanın akıldan çıkmayan tarihini keşfederken, kendileri ve sevdikleri insanlar hakkında bazı karışık buluşlarla karşı karşıya gelmeye zorlanırlar. Bu da hayatlarını sonsuza dek değiştirir.