Osmanlı Devleti 18. yüzyıl başlarından itibaren, Batı ülkeleri karşısında zayıflığının farkına vararak onları daha yakından tanımak arzusunu hissetmeye başlamıştı. 28. Çelebi Mehmet Efendi'nin 1720 sonlarında elçilik görevi ile Fransa'ya gönderilmesi bu düşüncenin ürünü idi. Bu yüzyılın sonlarında Avrupa'da daimi elçiliklerin kurulması, bu temaları daha ileri bir seviyeye ulaştırdı.
II. Mahmut zamanında tahsil için Avrupa'ya öğrenci gönderilmesi, Osmanlı ülkesinde Avrupa medeniyetini tanıyan bir aydın zümresinin ortaya çıkmasını sağladı. Bu elit zümre eliyle Osmanlı Devleti'nde 19. yüzyılda batılılaşma hareketleri hız kazandı. Tanzimat Fermanı ile Osmanlı-Avrupa ilişkileri yeni bir safhaya girdi. İlk defa 1867 yılında Sultan Abdülaziz'in Avrupa seyahati ile bu temaslar doruk noktasına ulaştı.
Fransa İmparatoru III. Napolyon, Sultan Abdülaziz'i 1867 Paris Uluslararası Sergisi'ne onur konuğu olarak davet edince; ilk defa bir Osmanlı padişahı önemli Avrupa başkentlerine bir seyahat gerçekleştirdi.
Tulon'da karaya çıkan Sultan, büyük bir törenle karşılandı. Ziyaret ettiği yerlerde büyük bir itibar gördü. Fransa ve İngiltere'den sonra Viyana'ya geçen Sultan, Belçika ve Prusya Kralları tarafından da saygıyla karşılandı.
Batı'da büyük yankı uyandıran bu seyahat Osmanlı Devleti açısından şu faydaları sağlamıştır. Kırım Savaşı ile başlayan Osmanlı-Batı ittifakı güçlendirildi. Girit ve Balkanlarda Avrupa'nın müdahalesi kısmen engellenip, Rusya'ya karşı özellikle İngiltere'nin desteği sağlandı. Ayrıca Osmanlı Devleti'nde başlatılan reformların hedefe ulaştırılması için nelerin yapılacağı tespit edildi.
Osmanlı yöneticilerinin bu seyahat sonucunda ulaşmak istedikleri hedeflere tam olarak ulaştığını söylemek mümkün olmamakla birlikte, Avrupa ile olan ilişkilerin yeni bir safhaya girmesi açısından faydalı olduğunu söylemek mümkündür.