cemil, hastanede üç buçuk ay kaldı, kimseyle tek kelime konuşmadı ve kimseye soru sormadı. babası başta olmak üzere eş-dost, `cemil`in eski huyudur` diye değerlendirdiler meseleyi ve acısına verdiler, ziyaretleri sırasında getirdikleri çiçek sayısı başlangıçta mühim bir yer işgal ediyorduysa da, giderek, hem kendileri hem de çiçekleri seyrekleşti. kimseye sezdirmeden annesiyle konuştuğu bir akşamüstü `hayat`ın ne olduğunu merak etti ve yatağından kalkarak pencereye yürüdü. dışarıya baktı, pek bir şey anlamadı. aynı işi, üç gün üst üste tekrarladı. durum değişmedi. kaygıları çoğalıyordu. bir gün doktora, `ben yaşıyor muyum?` diye sordu. doktorun, `maşallah, turp gibisiniz cemil bey` cevabını duyunca yine sustu, insanla turp arasında münasebet tesis etmeye çalıştıysa da muvaffak olamadı. sessiz düşündüğü için kimse durumu fark etmiyordu. (...) hacı hafız`ın oğlu cemil`i bırakmadı, aldı götürdü.