Tarihle birlikte düşünmek için yola çıkan Mustafa Armağan, bu kitabında Osmanlıyı İmparatorluk Yapan Şehir olan İstanbulun kabuğunu kırmaya çağırıyor okurunu. Bu kabuk kırılırsa fışkıracak enerjinin geçmişimizi olduğu kadar geleceğimizi de aydınlatacağına inanıyor. Çünkü Tanpınarın dediği gibi İstanbul bizim hakiki ruh mimarımızdır.
Ayasofya Camiinin yanı başındaki iki bin yıllık Milion Taşının dünyanın ortasını gösterdiğine inanıyordu Bizanslılar. Görkemli imparator Justinianus Kudüsteki Süleyman tapınağına rakip olarak Ayasofyayı inşa etmişti. Ya Fatihin Büyük İskenderin Zülkarneyn olarak portresini aklının baş ucunda kılıç gibi taşıması neyin göstergesidir sizce?
Genç Fatih, daha 32 yaşında iken bir büyük eğitim sitesi inşa etmişti şehrin kalbinde. Vakfiyesindeki sözler Mekkenin fethinden dönmekte olan İki Cihan Serverinin (sav) fem-i mübareğinden dökülen incileri derliyordu adeta: Küçük cihad bitti, şimdi büyük cihad başladı.
Bunun içindir ki, daha Fatihin tarihçisi Tursun Beğin kaleminden başlayarak İstanbul merkezli bir bakış, Osmanlının dünyaya açılma felsefesinin sütunlarından biri olacak ve Beylerbeyi Sarayında mahpus bulunan sabık padişah II. Abdülhamide, kardeşi Reşadın İstanbulu terk etmesi ricası iletildiğinde şu acı sözleri söyletecekti:
Fatihe karşı şehrini kahramanca savunan İmparator Konstantin kadar da mı olamayacağız? Buradan bir yere gitmiyorum. Gerekirse bana bir silah verin, İstanbulun savunmasına katılayım!