Uygarlık tarihinin, tek tanrılı dinlerin, özellikle Hıristiyanlığın doğuşundan başlayıp 1400 yıla yaklaşan bir kesimi kapsayan Ortaçağ kimilerinin ileri sürdükleri gibi, yalnızca düşünsel katılaşması dönemi değildir. Bu uzun kesim içinde uygarlığa ışık tutan, büyük yararlar sağlayan verimli kişilikler de yetişmiştir. Ancak bir kazan sütü bulandıran birkaç damla mürekkep gibi, bu dönemi de gözden düşüren, kötüleyenlere yardımcı olan olumsuz kimseler yetişmiştir. Özellikle tanrıbilimin doğuşu kiliselerde, kilise aydınlarınca tek düşünce çığırı olarak benimsenmesi ırmağı baştan bulandırmış. Bu çalışma, ortaçağı bir yargılama, olumluyu-olumsuzu saptama girişimi değildir. Burada yeralan yazıların çoğunu Adam Yayıncılık ortaklığında çalıştığım 1981-1984 yılları arasında yazdım, benim yazılarımı makineye geçiren, çalışma arkadaşım Hüsniye Özdemir´di, o olmasa ben bu yazıların hepsini atacaktım, şimdi hepsi bir kitap oldu. Ortaçağ denen dönem ortaya çıktı. Burada yalnızca Batı Ortaçağı işlenmiştir, bir de İslam Ortaçağı vardır. Ancak sorunlara bakış açısı değişmemiştir, işlenen konuların yalnızca adları değişiktir, hepsinde Platon-Aristoteles başkoltuğa oturtulmuştur, sarsıcı bir yenilik için Humanizm-Rönesans akımları bekleme gereği vardır. Ortaçağ, felsefe açısından, sorunları saptayıp durdurmanın da kaynağıdır. Kilise, yalnızca, kendi işine yarayan ürünlere kapılarını açmış, özellikle Kutsal Kitaptan dışarı çıkmamıştır, ancak o da yaşanması gereken bir durum, aşılması gereken bir aşamaymış, başka türlü bilimsel sıçrama olmuyor.