Hesenê Metê bir sürgün yazarıdır. Sürgünlüğü henüz çocukken başlamıştır. Ve yazdıklarına bakınca da, bu sürgünlüğün bütün izlerini, darbelerini, acılarını, kederlerini görmek mümkün. Fakat sürgünlüğü bir tür keder olarak yaşamıyor. Sürgünlüğün bütün kederini, bütün ızdıraplarını, bütün sancılarını, çok ince bir mizahın altına gizliyor. Mizahı bir tür keder gibi kullanıyor. Mizah diline vuruyor, öylesine ki, an geliyor, o kahramanların haline sadece gülüyorsunuz. Aslında bu müthiş bir ironidir. Dalga geçmiyor, komikleştirmiyor, sizin de onlarla dalga geçmemize izin vermiyor, onları tanıdıkça bıyık altından gülüyoruz, yüzümüze tatlı bir tebessüm yayılıyor.
Hesenê Metê, sürgünün ruh halini, bir isyana dönüştürmedi, o hayat içinde bile insanın erdemlerine, zaman zaman direnişine, zaman zaman teslim oluşuna, bazen zaaflarına, çoğu zaman sakat yanlarına, sürgünün o kahramanların ruh hali üzerindeki etkilerine yöneldi. Buradan bir üslup bulmaya çalıştı. Çoğu zaman mevcut durumun sadece fotoğrafını çekti, o fotoğrafın arabında, aslında kendi suretini gördü, arkadaşlarının çehresini fark etti. Saldırganlaşmadı, öfkesini tutumlu kullandı, tek atımlık barutu olmadığını ispatladı.
Bu durum da onu, anlattığı delileriyle, bozguna uğramış kahramanlarıyla biraz Gogola yaklaştırdı, üzerlerinde atamadıkları memur zihniyetleriyle biraz Çehova, benimsediği sade ve basit dille de Türk edebiyatında Sait Faike...
Hesenê Metê: Sürgünün gülümseyen yüzü
Başka isimlerle birlikte, Kürtçe edebiyata dünya edebiyatı içinde yer ayıracak yapıtlara imza atacak bir yazar, İsveç´te yaşamak zorunda bırakılan Hesenê Metê.
Kürt halkı, kendi dilinde şarkılar söylemekten hiç vazgeçmedi. Ama kendi dilinde romanlar, hikayeler yazmadı, yazamadı çok az örnek dışında. Bilinen yasaklar, baskılar ve asimilasyon sürecinin etkileri gün gibi ortada. Öte yandan Türkçe, Arapça ve Farsçanın etkileri de gözardı edilemez elbette. Bir de Kürt sanatçıların anadilde edebiyat yapmayı sürekli erteleyerek bir duyarsızlık, aymazlık içinde olduğu da söylenebilir sanırım.
1990´lı yıllardan bu yana bu durumun hızla değiştiği gözlemleniyor. Bu değişimin Avrupa´dan başladığını söylemek çok yanlış değil. Ama orada esen havanın buralara ulaşması, burada hissedilmesiydi önemli olan. Biraz ağır aksak da olsa, kilometrelerce uzakta esen havanın buralara ulaştığı söylenebilir. Son yıllarda, yayınevlerinin gayreti ve baskılara direnişi sonuç verdi. Çok sayıda edebiyat ürünü yayımlandı. Türkiye´de yaşayan yazarların dışında, Avrupa ile İran, Irak ve Suriye´de yaşayan Kürt yazarların ürünleri de okurla buluşma olanağı buldu. Periyodu bir süreklilik göstermezse de yayımlanan dergiler de Kürtçe okuyup yazma oranının yükselmesine katkı sağladı.
Yayımlanan ürün sayısı arttıkça, doğal olarak nitelik sorunu çıktı ortaya. Edebiyat ürünü olarak nitelikli olanların yanısıra, epey yetersiz metinler de yayımlandı. Nitelik sorununun tartışılıyor olması, gelinen aşamanın bir göstergesidir aslında. Bu tartışma, doğrudan Kürt dilinin ve edebiyatının önünü açacak edimlerden biridir. Ürünlerin yanında, biraz el yordamıyla da olsa yapılan eleştiri türünün çok zayıf olduğu ortada. Eleştirinin gelişmesi, kuşkusuz ürünlerin artışıyla paralel olacaktır. Bir müdahale olarak da düşünülebilecek eleştiri, bir ayıklamayı, ileri doğru atılan adımların sağlamlığını sağlayacaktır.
Sürgünde bir yazar
Hesenê Metê İsveç´te sürgün yaşayan Kürt yazarlardan biri. Avesta Yayınları´ndan çıkan Smirnoff ve Epilog adlı hikaye kitaplarının yanısıra iki de romanı yayımlandı: Labirenta Cinan ve Tofan. Yazarın, geleneksel hikayeleri bir araya getirdiği ve Ardû adını verdiği bir kitabı daha var.
Diyarbakır-Ergani doğumlu olan yazarın epey maceralı bir hayatı olmuş. Türkiye´nin çeşitli kentlerinde ve bir süre de cezaevinde yaşamak zorunda kalır Hesenê Metê. 1980´den sonra İran, Suriye ve Irak´ta yaşamayı denedikten sonra, şimdiki ikametgahı olan İsveç´te karar kıldı.
Bu tercihe iyi denilebilir mi? Sanırım, evet. Çünkü Hesenê Metê, İsveç´ten önce gezdiği, gördüğü, yaşadığı herşeyi, tanıklıklarını İsveç´te yazmaya başladı. Üstelik Kürtçe.
Kürtçe yayımlanan kitaplarını, diğer Kürtçe kitapları olduğu gibi, zorlanarak da olsa okudum Metê´nin. Kitaplarından aldığım yazınsal heyecanı, Kürtçelerinin daha iyi olduğunu düşündüğüm arkadaşlarla konuştum. Beğenimin onaylanması doğrusu beni sevindirmiş, ancak Kürtçemin yetersizliği yüzünden kuşkularım tamamen yitip gitmemişti.
Tanrı Oku Dedi, Yaz Demedi adlı kitabını ise bir solukta okudum. Muhsin Kızılkaya´nın çevirdiği hikayeleri okurken Metê´nin yazarlığıyla ilgili kuşkularım silinip gitti. Kürtçeyi başarılı kullandığı yönündeki düşüncem de yine bu çeviri kitap sayesinde pekişti.
Metê neler yazıyor
Hesenê Metê, bir nedenle Avrupa´da yaşamak zorunda olan Kürtleri yazıyor. Sıradan insanlardır hikaye kişileri. Onları günlük hayat içinde yakalar, anlatır Metê günlük hayat içindeki davranışlarını, özlemlerini, düşlerini, sevinçlerini gözlemler ve hikayeleştirir. Mizah anlayışı, giderek alaycılığı Kürt mizah anlayışına denk düşer. Bir Kürt okuru şaşırtmaz bu, asıl şaşırttığı yer, onun bu anlayışı yazıya başarıyla aktarmasıdır.
Onu diğer Kürt yazarlardan ayıran önemli özelliklerinden biridir bu anlayışı. En dramatik öyküyü, sululuk ya da ağlaklık tuzağına düşmeden, mizahi bir dille anlatabilmesi bir yazar için büyük başarıdır. Panaroma, Smirnoff, Sancı gibi hikayeler bu başarısına örnektir.
İnsanı yazmaya iten nedenlerden biridir belki sürgünlük. Ama sürgün olmak, iyi bir yazar olmak için yeterli değildir. Yazmakta ısrar da öyle. Hesenê Metê, kendisinin de geçtiği bu süreçle, zevkle dalga geçiyor. Sürgün olmanın hallerini iyi tahlil etmiş olmanın yanısıra, anlattığı bütün tipleri çok sevmesinin katkılarını kullanıyor. Hesenê Metê´nin çeviri kitabından söz ettim daha çok, Kürtçe okuyamayanlara bir Kürt yazarı tanıtmak için. Ama Kürtçe okuyabilenlere elbette bu hikayelerin Kürtçesini öneriyorum. Çünkü Hesenê Metê´nin hikayelerinin tadı, en iyi yazdığı dilde okununca alınır...
Bir iddia: Başka isimlerle birlikte, Kürtçe edebiyata dünya edebiyatı içinde yer ayıracak yapıtlara imza atacak bir yazar Hesenê Metê.
Vecdi Erbay, 20.082003