Yeryüzünde sürgünler ve göçmenler oldukça, onların türküleri, şiirleri ve öyküleri de olacak! diyor ve ekliyor Mahmut Alınak: Savcılar eli uzunluk edip, bundan önceki kitaplarımı toplattırınca, ben de yasaklanmayacak bir kitap, bir aşk öyküsü yazmak istedim. Ancak yazdıkça gördüm ki, kendimi bir aşk öyküsüyle sınırlandırmaya hakkım yoktu! Bizi yazmalıydım, yani yaşadıklarımızı... Nazo işte böyle çıktı ortaya.
Kitap yazmak, cezaevi günlerinden armağan Alınak´a. Nazo dördüncü kitabı.
Şiro´nun Ateşindeki Avdo´da olduğu gibi, Nazo da yazarın kafasındaki örnek insan aslında. Asya ve Adil´de öyle... Düşlediği kardeşçe yaşama, yalnızca sistemin değişmesiyle ulaşılamayacağını düşünüyor çünkü yazar. Sistemin değişmesi kadar, sistemin çirkinleştirdiği insan yapısını güzelleştirmek de önemli ona göre. Başkaları için de acı çeken... bolluk içinde yaşayabilecekken, komşusu da doysun diye peynir etmek yiyen insan...
Nazo, bu yüzden mahallenin tüm çocuklarının ablası; demir parmaklıkların arkasına kapatılanların, yaşlıların, düşkünlerin dostu ve Asya ile Adil´in kızları...
Yazarın katıksız bir iyiliğe büründürdüğü kişiler, belki gerçek yaşamla çelişiyor; belki kendi kişiliğiyle de çelişiyor. Ama pek çoğumuz gibi o da, örnek insan olabilmek için çaba harcamıyor mu zaten?
Nazo bir devrimci. Ama günlük yaşamını da askıya almamış. Aşık olmanın onu güzelleştireceğini düşünüyor çünkü. Bir devrimcinin insanca olan her duyguyu, hele hele de aşkı yaşayabileceğine inananlardan... Kavgası da tüm insanların insanca yaşaması için değil mi zaten?
Nazo, bazen bir kaya gibi sert ve tavizsiz, bazen de bir kardelen kadar narin bir kişilik. Ve Ankara, düş kırıklıklarının kenti onun için.
Şiro´nun Ateşiindeki Avdo gibi, Nazo da memleketini ve köyünü çok seviyor; memleketinden uzakta, ama onunla dopdolu...
(Arka Kapak)