Bu kitap özellikle 1937 yılında Sovyetler Birliği anayurdunu ziyaret etmiş, Münih doğumlu Lion FEUCHTWANGER tarafından, o günün kendi öz gerçekliği ve somut koşulları çerçevesinde ele alınmıştır.
Yazar Lion bir taraftan, Sovyet anayurt topraklarına yönelik, dış müdahalelerin arttığı, binlerce, milyonlarca insanını bu uğurda canını verdiği, diğer taraftan ise, içte de karşı-devrim saflarında yer alan Troçkistler Duruşmasının olduğu ve Sovyet insanlarının acılarıyla, sevinçleriyle, Sosyalist İnşayı nasıl bir içtenlikle ayakta tutma mücadelesinin verildiği bir dönemde, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ne ayak bastı.
Sovyet ekonomisinin bir çok gerici-faşist-emperyalist müdahalelere karşın, nasıl da büyüdüğünü, köylülerin kooperatifler etrafından bir duvar örerek Kolhozlar'da nasıl çalıştığını tarımın ortak amaca uygun işlendiği zaman, bol bol yiyecek, bol bol giyecek vb. gibi verdiğini, köylülerin nasıl gönüllülük temelinde -zorunlu değil- tek tek kooperatiflerde örgütlendiğini, açık bir biçimde yadsınamayacağını belirtiyor.
Sovyet vatandaşının sahip olduğu avantajları güvenceleri, sosyalist planlı ekonominin, herkese her zaman uygun bir iş ve endişeden arınmış bir yaşlılık güvencesinin verildiği, işsizliğin ve sömürünün gerçek anlamda tasfiye edildiğini dile getiren yazar, altı günde bir tatil, yedi saatlik işgününün yerleştirildiği ve herkesin tam bir ay ücretli izine sahip olduğunu, anlatıyor.
Batılı gençliğin imdat çığlıklarıyla kendisine mektuplar yazdığını, Batı'daki sayısız gencin, hem dışsal hem de içsel olarak, nereye ait olduğunu bilmediğini, kendilerine zevk verecek bir iş bulma konusunda, bir bütün olarak iş bulma umutlarının da olmadığını, sorumsuz, bananeci, başıboş, amaçsız, uyuşturulmuş bir gençlik tipinin bilerek yaratıldığını, ama buna karşı Sovyet gençlerinin hemen hemen hepsinin parasız eğitim gördüğünü, yaşamın karşısında sağlam, emin ve dingin durduğunu, üniversiteyi bitirmiş, genç aydınlarının geleceğe nasıl umutlu baktıklarını yazıyor bu kitabında.
Tabii ki içte de karşı-devrim saflarında yer almış iflah olmaz hainlerin bir çok sabotaj eylemlerinin, faşistlerle gizli görüşmelerin, Troçki'in sürgün edilmesinden sonra, Sovyet anayurduna karşı, kirli politikaların yayıldığı bir dönemde, Sovyet hükümeti tarafından ele geçirilen, karşı-devrimci Troçkistlerin duruşmalarına katılan Lion, sanıkların nasıl bir şekilde sabotaj, girişiminde bulunduklarını, bir sürü aşağılık yöntemlerle SSCB iktidarını yıkıp, parçalamak istediklerini kurşuna dizilmeden önce bir bir tanıkların kendi ağızlarından kendisi oradayken dinlemiş ve şahit olmuştu.
Bu da Stalin düşmanlarına, Sovyet düşmanlarına kendi ülkemizde de amansız bir mücadele içinde olmak zorunda olduğumuzun bir kanıtı olan bu kitabı, yazarın kendi deyimiyle:
Yeryüzünün bütün uluslarında yalnızca özgürlük aşkının değil, aynı zamanda insan haklarından yana derin bir duygunun da yaşandığı bir zaman düşlüyorum. Bizim gibi insanların, gezegenin üzerinde adımlarımızı nereye yönlendirirsek yönlendirelim, 'işte burada kendimi evimde hissediyorum' diyebildikleri bir çağı düşlüyorum diyor.
Lion kendi deyimiyle, SB'yi beklediğinin çok üzerinde özgür bir ülke, şaşırtıcı düzeyde insancıl bulduğunu tespit ediyor. Kendisi gibi kapitalist batıdan gelen yazar ve gazetecilere endişelerinden uzak oldukça çok gezme/görme ve araştırma olanağının verilmesine şaşırıyor. İşçilerin entelektüel yapısına hayran kalıyor. Batıda ancak ortalama bir entelektüelin okuduğu batılı romanların sıradan Sovyet işçileri tarafından okunup yabancı yazar-gazetecilerle tartışabilecek durumda olmasını iyi bulurken, ukala yabancı yazar-gazetecilerle işçilerin derin sohbetlerde bulunduktan sonra kendi ülkelerine gittikten sonra kara çaldıklarını da belirtiyor.
Lion SB'den döndükten gördüklerini olduğu gibi aktarmayı düşünüyor, ancak bunu hemen yapamayacağını da düşünüyor. Sebebi açık: Gerçekleri olduğu gibi yazacağı için batı tarafından aforoz edilmeye çalışılacak. 1940'da kararını verdi ve yazdı. Ardından gözaltı ve kamptan kaçışlar yaşadı, 1958'de ABD'de öldü.
-----------
Yeryüzünün bütün uluslarında yalnızca özgürlük aşkının değil, aynı zamanda insan haklarından yana derin bir duygunun da yaşandığı bir zamanı düşlüyorum. Bizim gibi insanların, gezegenin üzerinde adımlarımızı nereye yönlendirirsek yönlendirelim, 'işte burada kendimi evimde hissediyorum' diyebildikleri bir çağı düşlüyorum.
L. Feuchtwanger