Kocasını terk edip iki kızıyla yollara düşen Jamie, otobüste tanıştığı işsiz güçsüz Bill Houston´la yeni bir hayat kurmayı düşler. Ancak işler hiç de sandığı gibi gitmeyecektir. Jamie´nin bindiği otobüste siyah bir adamın onu uğurlamaya gelen yakınlarına gösterdiği Tevrat´tan alınma yazı, sanki Jamie ve Bill´in yaşayacaklarını önceden haber veren meşum bir uyarı gibidir: GÜNEŞ KARACAK, AY KAN RENGİNE DÖNECEK!
Denis Johnson´ın masum bir eve dönüş filmi tadında başlayan romanı, Tevrat´tan, Urantia inancının kitabından ve rock şarkılarından beslenen betimlemelerle devam ediyor. Derken romanın kahramanları kendilerini vahşetin, deliliğin ve ölümün kıyısında buluyorlar. Melekler günümüz Amerikan toplumunun sıradan insanları nasıl da acımasızca yok ettiğini anlatıyor: Suç ve şiddetin parçaladığı hayatlar; tecavüz edilen, uyuşturucu ve alkolle ayakta durmaya çalışan, uydurma dinlere sığınan, paranoyanın pençesindeki insanlar... Kısacası başarı hikayeleri, gerçekleşen düşler ve parıltılı haytlar yok bu romanda. Günümüz Amerikan toplumunda kaybedenlerin otobüs terminalleriyle moteller arasında, barlarda, sokak aralarında ve karavanlarda geçen darmadağınık, çölümsü hayatları var.
Amerikan edebiyatının yolculuk, arayış, yurtsuzluk gibi başat izleklerini gerçekçi bir anlatımla kullanan Johnson, böylece kendini gelenekten soyutlamadığını gösteriyor. Yazarın, sanki yarım bırakılmış izlenimini veren cümleleri, onun şiirsel anlatımının bir uzantısı ve bir anlamda romanın sinematografik kurgusunu genişleten bilinç akışı tekniğinin önemli bir belirtisi.
Kitaba adını veren o göksel yaratıklar mı? Dikkatli okurun gözünden kaçmayacaktır onlar.