´´Henüz yirmi iki yaşında, bütün maneviyatı [ruh haleti] yanlız bir ümidin tahakkukunu muntazır [gerçekleşmesini beklemekte]...Şöhret bulmak, edip olmak, herkesçe tanılmak, bugün o kadar acılıklarına gögüs vermek için hayatını zehirlediği bu edebiyat aleminin bir gün yüksek zirvelerine [doruklarına] çıkmak ve ismini o kadar yükseltmek ki... O tasavvur ettiği [hayalini kurduğu] yüksek payeye [dereceye] bir had [sınır] bulamıyor; sonra da bu derece [kadar] itila emellerine [yükselme arzularına] kapılıyor olduğundan kendi kendine utanıyordu. Edip olmak, şöhret almak, senelerden beri bütün düşüncesi bu değil miydi?´´
Batılı anlamda Türk romanının başlangıcı sayılan ve Tanpınar´ın Türkiye´de nesli adına konuşan ilk eser diye tanımladığı Mai ve Siyah, döneminin basın, edebiyat ve şiir hayatına ilişkin gözlemleriyle de ayrı bir öneme sahiptir.