9 yaşında tehcire uğrayan Adanalı Ermeni Manuel Kırkyaşaryan, tüyler ürperten yaşam öyküsünü anlatıyor. İki gün içinde annesini de babasını da kaybedişini, etrafındaki herkesin öldürülüşünü, bir tür esir pazarında satılışını, evlatlık gittiği evlerden kaça kaça, on yıl dolana dolana sonunda hayatta kalan akrabalarını buluşunu... Halep; uzun yıllar Kıbrıs;
Avustralya...
Ben dokuzumda öleceğidim. Bu hayat bana Allahın lütfudur demiş Kırkyaşaryan çocuklarına, 91 yıllık ömrünün son demlerinde.
En iyi kullandığı dil hep Türkçe olmuş.
Tehcir anılarını onlarca yıl sonra teybe okurken bile ismini vermekten ürken, Benim ismim M.K. diye söze başlayan Manuel Ustanın anlattıkları insanı ürpertiyor. Ama sadece korkunç olayların ürpertisi değil bu. Manuel Ustanın yaşadığı büyük acıları kinle değil, bu anıları yayına hazırlayan Baskın Oranın dediği gibi affetmeye hazır, sevmeye hazır bir dille anlatması, başka bir türlü sarsıyor insanı!.. Fecaatin ortasında, iyiliğin küçük alâmetlerine, hayatın gücüne tutunmaya çalışan bu dil, muhtemelen Manuel Ustanın geçmişin kâbusuyla başetmek için bulduğu bir yordam. Öyle de olsa; hayatın ve insaniyetin gücü önünde saygıyla ürpermekten alıkoymuyor okuru.