Kimseye ait olmayan sözler ona da ait değildi : « Edebiyatçı da herhangi bir sanatçı gibi, burjuvazi için yaşar ve ona öykünür ; şemsiyeli kokteyller, yeşil zeytinli martiniler, kristal kadehlere akan incili şampanyalar, renkli gecelerde uçuşan fırfırlı etekler, yaldızlı pistlerde dans eden taşlı papuçlar, esmer tenli kadınların baldırında yoğrulmuş sert purolar, yalancı beyaz ağızlar, paçuli kokan zehir dövmeli zarif bilekler, geniş kadranlı saatlere vuran çelik sesler, üstü açık spor arabalarında taşınan gecenin son cenazeleri ve havuzlu bahçe partilerinde sönen genç kız umutları...
Ama edebi bir eseri doğururken lanetli bir bohem kesilir yazar. Karafatmaların kol gezdiği, fındık farelerinin cirit attığı, rutubet kokan odasında nefsini terbiye etmek adına dünya zevklerinden el etek çekip öte dünyada Kevser şarabı, göğüsleri yeni tomurcuklanmış iri gözlü huri ve tüysüz gılman hayaliyle yaşarken kendini ibadete adadığını sanan iki yüzlü bir dindar gibi