Türkiye ekonomisi son otuz yıl boyunca sürekli bir kriz süreci içinde yaşamakta ve 1990`lardan itibaren istikrarsızlık-kriz-büyüme-istikrarsızlık sarmalında bir kısır döngü içine itilmiş görülmektedir. Türk iktisat yazınında yapılan tartışmalar krizin ana nedenini genellikle sadece bir kamu maliyesi sorunu olarak görmekte ve krizi doğrudan doğruya kamu ekonomisinin büyüklüğüne ve beceriksizliğine bağlamaktadır. Ancak bu tür açıklamalar krizin tarihsel gelişimini Türk sosyo-ekonomik yaşamından tamamen soyutlayarak, sanki tek başına, kendiliğinden oluşan bir süreç olarak değerlendirmekte; krizin ardında yatan toplumsal bölüşüm ilişkilerini, bu ilişkilerin yarattığı sermaye birikimi ve sınıfsal çatışmaları göz ardı etmektedir. Böylece kriz olgusu tarihsel gerçekliğinden tamamen soyutlanmakta ve nihai göstergelerin düz yazı ile anlatımından öteye gidememektedir.