´´...Daha iyi, kaliteli bir yaşam, güvenli bir gelecek için küreselleşme ne kadar inandırıcı bir yol ya da bizim dışımızda belirlenerek, sunulan bir seçenek. Yoksa seçme şansımız olmadan kendimizi tam ortasında bulduğumuz çağdaş bir kaos mu? Açıkçası bu çalışmayı hazırlarken, bazı verilerle karşılaştıkça paniğe kapıldım. Gerçekte kurgulanmış, bizim adımıza, bize sorulmadan yapay bir dünyada tektip ya da tektip olmaya aday yaşayıp gidiyoruz. Yiyeceklerimizin bileşiminden, yeryüzündeki olayların ne kadarından haberdar olmamız gerektiğini kadar birileri bizim adımıza karar veriyor. Üstelik sınırların ortadan kalktığının söylendiği bir dünya da özgür de değiliz.
Sevgi ve özen yeteneğimizi, yaşama olan saygımızı, insanla ilişkili en özel değerlerimizi kaybediyoruz. Bomboş bir pop kültürünün yükselişi, medyadaki içeriksiz olaylar, programlar, pop yıldızları ile zihnimiz, hiç başka işi yokmuş gibi SMS´e bağlı parmaklarımız oyalanıp duruyor. Birileri, hem bizim toplumumuzu hem de seçtiği başkalarını üretmeden tüketen bilinçsiz kalabalıklara dönüştürüyor. İnsanlar uyuşturulmuş kadar dirençsiz ve farkındalığa ilişkin hiç bir iz yok. Küreselleşmenin, eğitime, yaşlıların bakımına, sağlığa, güvenli gıdaya, çevreyi korumaya ayrılmayan trilyonlarının ülkemizi/ ülkeleri yoksullaştırarak, insanları yaşamdan dışlayacağını ne zaman anlayacağız? Giderek yalnızlaşıyoruz, oysa biz yıllardır inatla, hep o malum ekonomik ve siyasal kalabalağın içinde yer almaya çalışıyoruz. Ama yine de yalnızlaşmanın inşa edilmesine engel olamıyoruz. Küreselleşmenin dili paranın dili ve sözcükleri de o yazıyor. Oysa yerkürede farklı ve mutlu bir toplum olmanın dili insanın, insanca yaşamasının dili olmalı.
Küreselleşirken ya da bu yola girmişken hala bir seçme şansımız var mı?