İslâmî ilimlerin hemen hepsinin doğrudan veya dolaylı Kur ân kaynaklı en azından onunla ilgili olduğu bilinen bir gerçektir. Kur ân ın İslâmî hayatı bütün yönleriyle kuşatan prensipler ihtiva etmesi sebebiyle bunun böyle olması tabiidir. Bilhassa ilâhî kelâm olması nedeniyle Kur ân, Müslümanlar tarafından olağanüstü bir titizlik ve arap dilinin bütün incelikleri göz önünde tutularak ele alınmış; bu durumda Kur ân ile ilgili çok çeşitli ilimlerin teşekkülüne kaynaklık etmiştir. Söz konusu bu ilimler başlangıçtan itibaren İslâm dünyasının içtimaî, hukukî, iktisâdı, siyâsî, kısaca zihnî oluşum ve gelişmesine paralel olarak yeni problemleri hem ortaya koymuş; hem de çözümü aramıştır. Bunlar arasında doğrudan Kur ân ın anlaşılması bakımından Tefsîr ilminin çok özel bir yeri vardır. Zira prensiplerini Kur ân a dayandırmak zorunda bulunan öteki İslâmî ilimlerin sağlıklı bir tarzda konulup gelişmesi, Kur ân ın doğru anlaşılmasına bağlıdır. Daha başlangıçta Müslümanlar tarafından fark edilmiş olan bu gerçek, onları Kur ân çevresinde çok kesif, dakîk ve teknik özellikleri olan bir takım çalışmalara sevketmiştir ki, bunun neticesi sonraki dönemlerde Kur ân ilimleri diye adlandırılacak olan disiplinlerin doğuşudur. Kur ân-ı Kerîm in arap edebiyatı içindeki yüksek mevkii herkesin malumudur. İnsan irâdesinin hiç bir şekilde erişemeyeceği yüksek bir icaz ile nazil olmuş olan Kur ân-ı Kerîm şüphe yok ki okunmak, dinlenmek, anlatılmak ve gereğince amel edilmek üzere vahyedilmiştir. Bu vahy-i matluvvun (okunan vahyin) layıkı veçhile anlaşılmasında ve delâlet ettiği mânada kesinlik ve katiyyet kazanmasında en büyük ve doğrudan hizmet veren ilimlerin başında Tecvîd ilminin ve özellikle onun mühim bir rüknünü teşkil eden vakf ve ibtidâ konularının bilinmesinde büyük bir zaruret vardır. Bu işin başlangıcının tâ Resûl-i Ekrem (s.a.v.) zamanına kadar gittiği, bu konuya ilk dikkat edenin Resûl-i Ekrem (s.a.v.) olduğu ve hatta huzurunda buna dikkat etmeyeni te dib bile ettiği, bu konuda yapılan nakillerden açıkça anlaşılmaktadır.
Her ne kadar konunun önemine binâen bu işin tatbikatı sahabe devrine kadar gidiyorsa ve İslâm literatüründe bu konuda hemen hemen her asırda muhtelif eserlerin yazıldığı görülüyorsa da Türkçe olarak bu konunun genel çapta ele alındığı tarafımızdan yapılan araştırmalarda tesbit edilememiştir.
Bunun başlıca sebeplerinden birisinin; Arapça ve hatta yüksek seviyede arapça bilmeyi ve tatbik etmeyi gerektirdiği için konuları ihtiva etmesine bağlamak da mümkündür. Milletimizin anadilinin arapça olmaması bu konuya gerekli şekilde önem verilmeyişinin sebeplerinden sayılabilir. Fakat bugün Türkiyemiz ilim vasatında sayıları bir hayli kabarık İmâm-Hatip Liselerinin ve İlahiyat Fakültelerinin mevcudiyeti artık bu konunun gereği gibi ele alınıp değerlendirilmesine müsait görülmektedir.
Bu konuda daha büyük çalışmalara başlangıç teşkil etmesini umduğumuz bu çalışmamızı takdim ediyoruz.
Çalışmamız, Giriş ve iki bölümden meydana gelmektedir. Giriş te, tecvîd ilmi ile ilgili olan kısa bilgiler üzerinde duruldu.
Birinci Bölüm de; Vakf ve ihtidanın ta rifi, lüzumu, önemi, diğer ilimlerle olan ilgisi, gibi konular ele alınmıştır.
İkinci Bölüm de; Vakf ve ibtidâ ile ilgili konuları içine almaktadır.
Üçüncü Bölüm de; Vakf ve ibtidâ açısından Hemze-i Vasi ve Hemze-i Kafi, istiâze, Besmele ve Tekbir konuları işlenmektedir.
Bu çalışma, tamamen Kur ân ın tekniği ile ilgili olduğu için, konunun okuyucular tarafından anlaşılabilir bir şekilde olmasına itinâ gösterilmiştir.
Çalışmamızın çeşitli yerlerinde konuyla ilgili şemalar çıkarılmış, dağınık görülen konular şema ile pratikleştirilmiştir.