Anne Frank, Zlata Filipoviç, Zana Dugolli. Bunlar çocuk adları. Bunlar on bir / on üç yaş arasında çocuklar. Savaşın acısı ile zoraki olgunlaşanlardan. Üçü de savaşın, kavganın acısını iliklerinde duymuş, yaşamışlardan. Savaş yüzünden okula gidemeyenlerden. Arkadaşlarıyla sokakta koşup oynayamayanlardan. İstediğini yiyip giyemeyenlerden. Çocukluğunu yaşayamayanlardan. Gülmeyi unutup, korkunun; bir kuş gibi gözbebeklerinde çırpındıklarından... Ancak, bunlar duygularını yazabilenlerden.
İlk ikisini zaten tanıyorsunuz. Anne Frank`ın Hatıra Defterini ve Zlata`nın Günlüğünü okumayanınız yoktur. Faşizminin / Nazizmin tüm yıkımı, acısı onda, Anne Frank`ın o küçücük bedeninde somutlanmıştı. Zlata Filipoviç o dayanılmaz acıları Saraybosna`da yaşadı. Zana ise Kosova`nın başkenti Priştine`ye bağlı Rezella köyünden... Kosova`daki yaşamını, köyünü, çiftliğini ve ailesini seven on bir yaşındaki Zana Dugolli; babasının da üye olduğu Kosova Özgürlük Ordusu`nun bağımsızlık mücadelesinin en acılı ve sevgi dolu tanığı.
Bu öykü, yazarın Kosova`da rastladığı bir çocuğun başından geçen, temel olarak gerçek bir öyküdür. Alice Mead, yalın ve etkili romanında, iyi bildiği bir yeri ve çıkmazını yazarak genç okurların savaşı ve bir çocuğun ne acılarla sağ kalabildiğini anlamalarına yardım etmiş oluyor.
Bu yerlerin Afganistan`da, Irak`ta, Filistin`de bir yer olmaması; bu çocukların acılarının yoksunluklarının niteliğini, şiddetini değiştirir mi?