Haçlı Seferleri manevi selamet arayışıyla Doğu`nun zenginliklerine duyulan dünyevi açlığın ilginç bir karışımıydı. İsa`nın utancını temizlemeye çağrılan ve bu dünyada servet, öte dünyada da cennet vaadiyle gözleri kamaşmış kalabalıklar Haç`ın ardına takılıyor, paralar toplanıyor, gemiler kaldırılıyor, uzaklığı ve bilinmezliğiyle bütün zenginlik düşlerini kamçılayan Doğu`nun gizemli topraklarına doğru yelken açılıyordu. Bu seferlerin dördüncüsü ise, Geoffroi de Villehardouin`in sözleriyle, o güne dek işitilmiş en inanılmaz ve büyük maceralardan birine tanık olacaktı: Kutsal Topraklar`a gitmek üzere yola çıkan Haçlılar rotayı o çağın en güçlü ve zengin kentine, Konstantinopolis`e çevirmişlerdi. Görünürdeki amaç taht üzerindeki haklarıyla birlikte gözlerini de kaybetmiş II. Isaakios`u yeniden tahta çıkarmak, bu görülmemiş ihanetin cezasını vermekti. Satır aralarında ise, Bizans ile giderek güçlenen Batı arasında gerilen ipler üzerinde çatışan çıkarların öyküsü yer alıyordu. 1204`te Konstantinopolis`in fethiyle başlayan yeni süreç, Haçlıları hem çekindikleri, hem nefret ettikleri Bizanslıların topraklarında bir Latin İmparatorluğu kurmaya götürecekti.