Bugün Eski Yugoslavya´dan Orta Afrika´ya, Hindistan´dan Türkiye ya da Cezayir´e dünyanın pek çok bölgesindeki çatışmalar kimlik mefhumu etrafında düğümleniyor. Ölümcül güçlerini sözde bir kültürel kimliğin muhakkak bir siyasal kimliğe denk düştüğü varsayımından alıyor bu çatışmalar: Geçmişte bir yerlerdeki saf, bozulmamış bir kültürel öze atıfta bulunarak kendilerini dayatıyorlar; insanların dışına çıkamayacakları değişmez kimlikleri olduğu yanılsamasını yayıyorlar. Değişmez bir gerçeklik gibi sunulan, oysa yalnızca ideolojik ve tarihsel birer kurgudan ibaret olan kimliklerin elinde oyuncak ve esir olmaya mahkûm muyuz?
Jean-François Bayart, iflah olmaz bir kültürelciliğin ürünü olarak gördüğü kimlik yanılsamasını siyaset ve ideoloji ile ilişkilendiriyor. Çok geniş bir coğrafya üzerinde dolaşarak kimliklerin nasıl farklı simgeler etrafında ama benzer yollar izlenerek inşa edildiklerini sergiliyor.
Kimlikler yok. Gerçekte yalnızca tanımlanabilir faillerin aşırı milliyetçi Sırplar, Afrika´da Hutular, Hint milliyetçileri ya da İslamcılar, vs. rasyonel bir biçimde uyguladığı kimlik stratejileri ile büyülenerek ya da dehşete düşerek bir türlü terk edemediğimiz kimlik düşlerimiz ve kâbuslarımız var
Saç, sakal, kıl politikalarına, parka ya da türbana, hilallere, Atatürk rozetlerine, orak-çekiçlere ya da kurt başlarına mahkûm olmadığımızı göstermek için yayımlıyoruz Kimlik Yanılsaması´nı.