Kendini yetiştirmekten maksat, kendimizi, zahitler, ruhbanlar ve din âbitleri gibi başkalarından, zamandan ve kendimizle toplumumuz arasında olan ve olması gereken tüm bağlardan soyutlayarak hayalî, zihinsel, geleneksel, grupsal ve ulusal değerler veya ruhanî ve sufi ahlâkta var olan kendine özgü idealler esası üzerine yetiştirmek demek değildir. Yahut da kendini yetiştirmeyi Marksistler gibi sadece zamanın siyasî bir hareketine katılım hazırlığımız için bir vesile olarak telakki etmemeliyiz. Aksine, bununla birlikte, bir asıl, ilke, temel, asalet ve hedefle kendini devrimci yetiştirmek, yani varlık cevherimize gelişim kazandırmaktır. Bu ise halkın yazgısına katılımı gerektirmektedir. Halkın yazgısına katılımı da bizim insaniyetimiz ve varlıksal gelişimimiz gerekli kılmaktadır.