İzmir eski Osmanlı İmparatorluğu`nun çok cemaatli yapısını en iyi şekilde temsil eden şehir olmuştur. Şam ve Kahire`nin çoğunluğu Arap, Selanik`in de çoğunluğu Yahudi iken, İzmir; Türk, Rum, Ermeni ve Frenklere (yani uzun süredir oraya yerleşmiş Batılı Latinler) ev sahipliği yapıyordu. Avrupa`nın iktisadi ve kültürel etkisi burada kendini çok çabuk gösterdi: Şehir ve liman 17. yüzyılın ilk yıllarından itibaren gelişti ve İzmir faal ve başarılı bir uluslararası antrepo haline geldi. O dönemde gayrimüslim koloniler şehre yerleşti: Rumlar, Ermeniler, aynı zamanda da Venedikliler, Fransızlar, İngilizler, Hollandalılar. 1700 yılında İzmir, 20. yüzyıla kadar koruyacağı yarı-sömürge şehri görüntüsüne sahipti. İzmir Yahudi Cemaati ise, 16. yüzyıldan itibaren İber Yarımadası`ndan bir göç sonucunda oluştu. Bu cemaatin İzmir tarihinde özel bir yeri vardır. Birinci Dünya Savaşı`na kadar farklı ve çoğu zaman karşıt etkiler altında kalan İzmir Yahudi Cemaati, `20`li yıllardan itibaren, -göçe rağmen- kentin neredeyse tek gayrimüslim cemaati olacaktır. Henri Nahum bize, İzmir Yahudilerinin bir durgunluk döneminden sonra, Avrupalı katkılar, özellikle de karmaşık bir eğitim ve kültür sistemi aracılığıyla cemaati modern bir dünyaya sokan Allicance Israélite Universelle`in etkisiyle nasıl canlandığını göstermektedir. Siyonizm ve göç gibi yeni eğilimler ortaya çıkarken, Türkiye Cumhuriyeti, Yahudileri laik ve milliyetçi bir devlete tamamıyla entegre etmeyi hedeflemektedir. Bu entegrasyonun zorlukları, sonunda da başarısızlığı bizi, türdeş bir ulus-devlette bir azınlık cemaatinin yeri hakkında düşünceye sevk etmektedir. Paris Tıp Fakültesi`nin seçkin bir profesörü olan Henri Nahum, İzmir`de uzun süre içine kapanık yaşadıktan sonra dünyaya açılan bir cemaatin serüven ve mücadelelerini canlı ve ayrıntılı bir şekilde anlatmaktadır.