Esnek çalışma olarak adlandırılan istihdam tarzlarının, sendikaların işlevlerini önemli ölçüde etkilediği, toplu iş sözleşmelerini cazip olmaktan çıkardığı ve bireysel sözleşmelere ağırlık kazandırdığı; çalışma süreleri, ücret, iş güvencesi, sosyal güvenlik vb. açısından elde edilmiş yasal kazanımları işlevsiz kılmaya yöneldiği; bu sürecin de çalışma hukuku ve sosyal politika açısından yeni ve önemli problemleri gündeme taşıdığı biliniyor.
Üretim sürecinde ortaya çıkan bu dönüşümün, sendikalara yeni işlevler yüklediği, sendikanın işyerinde temsilinin ve dolayısıyla işyeri temsilcilerinin faaliyetlerinin daha çok önem kazandığını söylemek mümkündür. Bu nedenle gerek sendikaların, gerekse işyeri temsilcilerinin görev ve faaliyetlerinin yeniden tanımlanması, özellikle iş ve işyeri değişikliklerine karşı temsilcilik güvencesine ilişkin hükümlerin yeniden düzenlenmesi, hukuki bir zorunluluk olarak kendisini ifade ediyor.
(Arka Kapak)