Aklımdan dizeler geçiyor. Eski şarkılar. Darmadağınık anılar. Kişiler. Konuşmalar. Bir film perdesine yansıyan tanıdık yüzler. Nerden çıkıp gelirler bu canlı mı canlı hayaller? Konacak dal arayan anıları elinde tutan bir yazar Oktay Akbal. Etkisinde kaldığı bir filmin karelerinden çocukluk günlerine, hastane odalarından bir Boğaz gazinosunda sevgiliyle içilen şaraba, 1930lu, 40lı yılların İstanbuluna, Şehzadebaşı sokaklarına Millî, Hilâl, Ferah, Turan sinemalarına, yağmurlu sabahlara uzanıyor. Hücrede Karmendeki anılarla bezenmiş öykülerde, Oktay Akbal, sevgi dolu dünyasını canlı film kareleri gibi sunuyor. Canlanan eski anılardan ortaya dökülen yaşam parçacıklarını öykülere dönüştürüyor. Arada, anıların yorgunluğunu hissettirse de, zaman zaman ölümden söz etse de, yaşamaktan, hep yaşamdan yanadır Oktay Akbal.