İnsanoğlunun yaşayıp yaşayabileceği belki de en zor tecrübedir doğduğu topraklardan uzakta, göçmek zorunda kaldığı ya da göçmeye zorlandığı yabancı bir diyarda yeni bir hayat kurmaya çalışmak. Terk edilen toprağın o tatlı ezgisi kulaklardan hiç silinmezken, bir yandan da yeni hayat bin bir türlü engel çıkarır ve insanın yaşamını alabildiğine zorlaştırır. Ermeni diaspora edebiyatının 20. yüzyıldaki en önemli ve özgün seslerinden Vahram Mavyan (1926-1983) eserlerinde işte tam da bu çelişkiyi yaşayan insanın ruh halini büyüteç altına alır. Özelde yurdundan uzakta yaşayan insanın kimlik/aidiyet/asimilasyon cenderesine sıkışmış sorunlarına dair sorular sorarken, Mavyan, bir yandan da Ermeni halkının dağılmışlığının yarattığı insani-kültürel parçalanmışlığı gözler önüne serer. Velhasılı, günümüzde Kürt, Türk, Çinli, Yahudi, Arap, Afrikalı çeşitli kavimlerden milyonlarca insanın yaşamakla yüz yüze olduğu, yürek yakan gurbet/sürgün olgusuna dikkat çeker. Kudüs te doğmuş, Kıbrıs, İrlanda, Lübnan, Portekiz de yaşamış ve dünyanın dört bir yanını gezmiş bir asri zamanlar seyyahı olan Mavyan acılarını ve çelişkilerini anlattığı inssanların kimi zaman ta kendisi, kimi zaman da en yakın tanığıdır.