Kıyıya vuran, geceden kalan şeyler bizimdi nasılsa. Onları ayıklayan bu çocuk yüzlü adamlardan çok daha gençtik. İzliyorduk. Onlar bizden çok daha yaşlı, çok daha kirli ve çok daha uykusuzdular. Parıldıyan kumların üstünde, nerdeyse boyumuza yaklaşan bu kabuklu yaratıkların dışını özenle temizliyorlar; tumturaklı bir edayla kumdan kaleler ve kumdan kederler biriktiriyor, gizemli sunaklar, içsel ayinler düzenler gibi sakınıyorlardı o ışıltılı taşları; evet, inciler gerçekti! İzini sürmekten yorgun düştüğümüz buluntulardı onlar. İnciler parlaktı ve bir tanesi siyahtı. O gün büyümüşüm; öyle diyorlar...