Patolojik bir ruh halinin bireyselden toplumsala bütün ilişkilere damgasını vurduğu, harici ve dahili bütün siyasal kararların da bu atmosferden etkilendiği ve hayaletler / ruhlar / hortlaklar anaforuna sıklıkla tutulan bir memlekette artık Hayaletbilimine olan ihtiyaç kaçınılmazdır. Bu kitap da bu yüzden bugüne kadar denenmemiş bir yaklaşımla, Türk dış politikasının 90´lı yıllarda gündeme gelen konularından Balkanlar sorununu, o dönemin en tartışmalı kişiliği Özal çevresinde ve Neo-Osmanlılık tartışmaları bağlamında analiz etmeye çalışmaktadır. Binlerce sözcük, kavram ve dahi söylem içerisinde aslında esas sorun hayatla ölüm, eski ile yeni, modern ile gelenek arasında düğümlenmiştir. Bu alanın kutsalları uluslar, devletler, kimlikler gibi şeylerse hep muhayyeldir; hep icat edilmiştir ve hep tarihseldir. Bu yüzden gerilere gidilmiş, pek çok tanığa ihtiyaç duyulmuş, sadece yaşayanlarla ve ölenlerle değil, Arafat´ta kalanlarla da ilgilenilmiştir. Amaç bir ruh çağırma seansı düzenlemek değil; aksine, bu dünyaya ait olmayanları layık oldukları, gitmeleri gereken yere göndermek; onların buraya ve bugüne musallat olmalarına engel olmak; yaşanılanı ve yaşanılması gerekeni adam gibi, bireyselden toplumsala, toplumsaldan evrensele uzanan bir çizgide insanca yaşamaktır. Bu anlamda, ulusal ve uluslar arası boyutlarıyla siyasetin, iktidarın ve hegemonya gibi alanların dışında, hayata dair başka değerleri de -mesela gülmeceyi bile- ciddiye alan bu kitap, sadece naçiz bir dilek değil; evet. bir tezdir.