Bu öyküler iki-üç kez okunmalı. Özdemir Başargan, Türk konuk işçilerinin çalışma koşullarını yakından tanıyor. Konuk İşçi olgusundan kaynaklanan düşmanlıkların az, ama yeğin ağrısını duyuyor. Kapalı kapı ardında, uzun geçeneklerde üretilen iş arkadaşlığına karşı kayıtsızlığı, yurtsuzluğu gözlemlemiş. Onun öyküleri suçlamıyor, yargılıyor, biraz daha insanlık, biraz daha karşılıklı anlayış! O denli olanaksız mı bu?
Başargan´ın öyküleri bize ayna tutar. Bu aynada kendimizi izleyelim!
- İngeborg Drewitz-
Zorluklar, acılar insanları, en başta da çocukları ve yazarları pişirir aynı zamanda, diye düşünüyorum.
Neden? diye sorabilirsiniz.
İnsanoğlu, sürekli aşmaya çalışıyor. Aştıkça gelişiyor. Yazar arkadaşım Özdemir Başargan da öyle. Onu güçlü kılan, elli yılı aşkın yaşamında, içinden geçtiği deneyimlerin varsıllığı. Bunlar üzerine kurup tasarladıkları, bütün vaktini yazmaya veren yazarlarınki kadar çok. O, sadece sert bakışlı, çatık kaşlı yüzünün rengiyle, çizgileriyle değil, öykülerinin kuruluşuyla, kimi zaman kadifi gibi yumuşak, kimi zaman dikenli diliyle bir sıcak iklimler bitkisine, kaktüse benziyor. Gerçekte, dış görünüşündeki karşıtlıklar iç dünyasını yansıtıyor. Karşıtlıklar aynı zamanda sanatına yansıyor. Özdemir Başargan´ın çiçekleri, yepyeni, bambaşka renklerle, zehirlerden süzülüp geliyor. Yakında ona hepimiz hayran olacağız.
- Fakir Baykurt-
(Arka Kapak)