İşte bu hır gür içerisinde ben de oturdum meraklısı için bir bira kitabı yazdım. Meraklısı okusun, bira nasıl içilir öğrensin. Şişede durduğu gibi durmaz bira. Uysallığını kaybeder, ejderha oluverir birdenbire ve çarpar adamı. Hem de öyle böyle değil, adamakıllı çarpar, küfelik eder. Amacım birayı anlatırken, tarihini, toplumsal okuyuculara sunabilmek. Amacım okuyanı asla bira içiciliğine özendirmek değil. Herkes kendi tercihine göre kendi yolunu kendi seçerken, hiç olmazsa bilerek seçsin diye konuyu olabildiğince açmak. Sümerler ve Eski Mısırlılar, bira bardağını gökyüzüne kaldırarak bir bakıma birayı Tanrılar´a adarlarmış. Sağ elim bu satırları yazarken, sol elimdeki üstü iki parmak köpük yapmış bira dolu bardağı yukarı kaldırıp şerefinize diyorum. Sonra bardaığı masanın üzerine koyup çanaktaki sıcacık tuzlu yer fıstığından bir tane alıp iki parmağımda ovalayarak kabuğundan arındırıyorum. Fıstığı ağzıma atıyorum. Biranın damağında bıraktığı tat ile fıstığın tadı ben çiğnedikçe kaynaşıyor ve fıstığın bıraktığı yağ sanki bu harmanı kaymaklaştırıyor. İşte, hayatın yaşanmaya değer bir başka anı. İşte damağımda biraz öncekinden daha değişik bir tat. Değmez mi bu anı doya doya yaşamaya?