Hançer Saplı Yüreğimde, en zor yazdığım romanlarımdan biri oldu. Tekrar tekrar dönüp okudum. Yüzyılın zulmüne şahitlik etmek beni utandırdı, yüreğimi burktu. Sadece okumak ve ilim öğrenmek isteyen kızların gencecik kızların; katiller ve caniler gibi polisler tarafından coplanması, okul koridorlarından ve bahçelerinden kovulması ruhumu titretti. Dahası bir suçlu gibi mahkemelerde sanık sandalyelerine oturtulmaları, vicdanımı isyan ettirdi. Bu zulme başkaldırmak istedim. Bu roman; yaralarından kan damlayan dilhun bir yüreğin çığlıkları, postmodern bir düşünürün başkaldırısıdır. Hançer Saplı Yüreğimde, sadece zulüm anıtının başına dikilmiş bir mezar taşı değil, bir aile dramı, bir faciadır. Yasak koyanların hiç düşünmedikleri felâketlerin hikâyesini anlattım. Bu hikâye birkaç kişinin değil; 250 bin öğrencinin, 3 bin öğretmenin ve binlerce mağdurun çığlıklaşan sesidir. Hatta coplanan, yerlerde sürüklenen, okul kapısında bekleşen başörtülüleri, her akşam ekranlarda görüp ağlayan milyonların göz yaşıdır. Sessiz hıçkırıklarınıza, dualarınızın karışması dileğiyle...